Samanlı Dağları'nı bilirsiniz, hani Coğrafya derslerinde Marmara Bölgesi'nin Yıldız Dağları'ndan sonra en meşhur dağ silsilesidir. İşte bu trekkingler sayesinde Samanlı Dağları'nı hepimiz iyi bilir olduk. Yürüyüşler genelde Pazar günleri oluyor, böyle olunca sabah erkenden yola çıkıp, çok geçe kalmadan da evlere dağılıyoruz, malumunuz ertesi gün Pazartesi güzeli iş başında! Hal böyle olunca, İstanbul'a en yakın dağ kümesi Samanlı Dağları'nı mesken tutuyoruz, dağlar da zaten yürü yürü de bitmiyor. Bu kısa coğrafya bilgisine ek olarak gözünüzde canlanması için buraya bir harita da koyuyorum, haydi yine iyisiniz.
Kar yürüyüşlerinde, önden gidenler iz açarlar, devamında yürüyenler de bunu takip ederler. İz açan, pek tabii en yorucu işi yapar. Bizim ikinci şanslı tarafımız da, bizden bir süre önce birilerinin burada yürümüş ve yolumuzu açmış olmasıydı.
Öğlen olmuş, molamızı vereceğimiz Veysel Dayı'nın mekanına depar atarken başımıza geleceklerden habersizdik. Bu arada kısaca Veysel Dayı konusunda sizi bilgilendireyim, buralarda yürüyenlerin uğrak yeri burası. Tuvaleti, sıcak çayı olan doğadaki yoklukta "tapınak" gibi görülen bir mekan. Aslen su deposu olan ama Veysel Dayı'nın çevresine ağaçtan bank ve masalar koyarak bir yerleşke haline getirdiği arkaik bir dinlenme tesisi.
Hızlı adımlarla ulaştık Veysel Dayı'nın mekanına ama kapı duvar! İşte o an, demli sıcak çaya duyulan hayaller yerlerde, boyunlar büküktü. Kapının önündeki alanda öğlen kumanyamızı yerken epey çınlattık Veysel Dayı'nın kulaklarını. Alacağın olsun be dayı!
Yıkılan hayallerimizi orada bırakıp tekrar çıktık yollara, bitime nereden baksak 3 saat daha yolumuz vardı. Kah düştük, kah battık karlara ama pek şendik, ta ki yolumuzda yerde yatan tilkiyi görene değin. Avcılar yeni vurmuştu, boylu boyunca yatıyordu hayvancağız. Çok bakamadım ama gördüğüm manzara hala dimağımda taze. Aklım ermiyor, nasıl bir zevktir acaba buncacık hayvanları "zevk" ve hatta "spor" olsun diye vurmak? Nasıl bir tatmindir bu? Yine sonbahar yaptığımız keşifte de önümüze çıkmıştı böyle sere serpe yatan bir hayvancağız. Utandım, insan olmaktan gerçekten bir kez daha utandım! Yürüyüş arkadaşlarımdan Gültekin'in öfkelenip dediği gibi: " Alacaksın bu avcıların tabancalarından onların yaptığını onlara yapacaksın." Çözüm ne bilmiyorum ama benim vicdanım sızlıyor.
Biraz da ekipten bahsedeyim sizlere, başlarken dediğim gibi 16 kişiydik. Ben, 20 kişiden az yürüyüşleri daha da seviyorum, yürüyüş pek bir birlik ve beraberlik havasında geçiyor. Hele de dünkü arkadaşlarım gibi neşesi, sözü sohbeti hoş insanlarsa değmeyin keyfime. Böyle sayı az olunca daha erken varılıyor finish çizgisine. Rehberimiz Muhi, artçımız Yasemin, fotoğrafçımız Fatih, kıdemlimiz Haldun Abi, yardımsever keşif dostu Gültekin, grubun gülen gözlüsü Havva, Lucky Luke İlker, grubun atom karıncalarından Volkan, yolda ikram ettiği kuru dutlarla bize enerji veren Selim, Antalya'dan büyük transferimiz Seher, şen kahkahalı İkbal, finalde bizi ikram ettiği kestane şekerleriyle mutluluktan mutluluğa uçuran Bilgin ve hoşsohbet Sayit Abi'yle yürüyüşümüz sizi de kıskandırdıysa ne mutlu bana. Size Serindere Vadisi'ndeki nehir sesini buradan anlatmam imkansız olsa da, fotoğraflarla imrendirme girişimim umarım başarılı olur.
Keyfiniz, neşeniz ve doğadaki saatleriniz bol ola!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder