30 Mart 2012 Cuma

İstanbul'da bir Moğol Kilisesi: Moğollar'ın Meryemi Kilisesi

Moğollar'n Meryemi Kilisesi 

İstanbul ve Moğol ilişkisi her ne kadar alakasız görünsede bu coğrafyanın cezbediciliği, diğer devletlerle olan siyasi ilişkileri şehrin simasına nasıl yansıdığını görmekteyiz. Bu örneklerden biri de Panaia Muhliotissa halk arasındaki adıyla "Moğollar'ın Meryemi Kilisesi" kilisenin bir diğer bilinen adı da Kanlı Kilise'dir.
 Kilise'nin tarihi 10. yy kadar uzandığı ancak bazı mimari verilere göre 11. yy olduğu ileri sürülmektedir. Basit planlı,  merkezi çevreleyen yarım kubbeleri ile gonca yaprağını andıran bir görüntüsü vardır. Daha sonra çeşitli restorasyonlarla yeni eklentiler yapılmış ve narteks kısmı sonradan eklenmiştir. 
 Kilise'ye adını veren olay ise siyasi mücadelenin kurbanı olmuş Bizans kralı VII. Mihael'in kızı Maria Palailegina'dır. Bizans yine bir entrikasıyla gündemdedir. Moğollar'ın Anadolu'yu kasıp kavurması, Anadolu'da Türk siyasi dengelerinin bozulması Türk baskısı altında bulunan Bizans'ın işine gelir. Durumdan daha çok yararlanmak için Moğollar ile ittifak kurmak ister ve kızı Maria'yı Hülagü Han ile evlendirir. Ancak prenses İran'a, Hülagü Han'a ulaşamadan Han'ın ölüm haberi gelir yolda. (1265) Halagü Han'ın ölümüyle üvey oğlu olan Abaka Han ile evlenmek zorunda kalır. Budist olan Abaka Han eşinin etkisiyle de Hristiyanlara hoşgörülü davranır. 20 yıl sonra Abaka Han'ın ölmesi üzerine unutamadığı doğduğu topraklara geri dönmek isteyen Maria, Moğolları'ın izniyle İstanbul'a yüklü bir mirasla geri döner. Harabe halinde olan bu kilisenin görüntüsüne dayanamaz ve onartır ve yakınlarına yapılan Kadın Manastırı'nda gözünü yumar. Moğollar'ın Meryeni olarak adını ölümsüzleştirir.
Fatih'in Fermanı
 Moğallar'ın Meryemi Kilisesi diğer Bizans kiliselerinden farkı ise günümüze kadar kalmış ibadetin devam ettiği en eski kilise olmasıdır. Kilise'nin Fetih'den sonra camiye çevrilmemesi ise çok ilginçtir. Mimar Atik Sinan'ın annesinin çok sevdiği bu kiliseyi korumak ister. Fatih Sultan Mehmed'e isteğini iletir ve Fatih'in Fermanı ile kilise camiye çevrilmez. "Atik" isminin azad edilmiş köle olması mimarın devşirme olduğu anlaşılır. Fatih Camii'nin ilk mimarı da olan mimar, Fatih'in Ayasofya'dan daha büyük kubbeli, büyük bir cami hayalini gerçekleştiremez. Mazaret olarak da depremleri öne sürer. Bu duruma sinirlenen Fatih ise Atik'in ellerini keser ve olay kadıya taşınır kadı Atik'i haklı bulunca kıssas hükmünü verir. Ancak Atik ile belli bir ücret karşılığında anlaşılır. Daha sonra olan depremde yapının hasar görmesi ise Atik Sinan'ın haklılığını gösterir. 
 Fatih ilçesinin Fener semtinde Firketeci Sokağı'nda bulunan bu tarihi Ortodoks kilisesi görülmeye değerdir. Özellikle içindeki mozaikler ilgi çekicidir.

27 Mart 2012 Salı

Yalnızlık Halleri

Pazar günü sabahın erken saatlerinde Boğaz yollarına çıkılır, 15 km. aşkın yürünür de yürünür. Yürürken düşünmek gibisi, gözlemlemek gibisi, görmek ve üzerinden başka bulutlara dalmak gibisi, nehir yatağındaki coşkuyu yaşamak gibisi yok... Bir de ağaçlar elbet, mağrurlarım benim.




Geçen ay CRR konser salonunda 4 konsere gidebildim. Bunlardan  Gidon Kremer & Kremerata Baltica hala kulaklarımda olmasından mütevellit son zamanların en etkileyici konser deneyimimdi diyebilirim. Hele de Piazzola'dan patlatınca orkestra mutluluktan ölmek deyiminin nasıl bir şey olduğunu içimde hissettim.
İşte bu sabahın, bu kelamların müziği de onlardan gelsin istedim. Yakın zamanda akordeonumla icralarımı da buraya eklemek umuduyla der, sizi yaylılara sevk ederim.



21 Mart 2012 Çarşamba

Zaman

Zaman, umut, sebat, azim, tutku...



"Zaman zaman geçer aklımdan
Bu kadar nedir zor olan
Biraz ansam mazide kalsam
Belkide zaman tutulsam

Birgün gelir birgün geçere
Birbiri ardından
Zaman gelir anlamazsın
Demlenir ağır yaran

Birgün gelir birgün geçere
Birbiri ardından
Zaman gelir anlamazsın
Demlenir ağır yaran

Sendemi yandın kaosun içinde
Herkesin derdi aynı bir biçimde
Rüyaya dalsam hiçmi hiç uyanmasam
Arınır mı ruhum olanlardan

Birgün gelir birgün geçere
Birbiri ardından
Zaman gelir anlamazsın
Demlenir ağır yaran

Birgün gelir birgün geçere
Birbiri ardından
Zaman gelir anlamazsın
Demlenir ağır yaran"

19 Mart 2012 Pazartesi

Yaşıyorum!

Konserler, sergiler, filmler ve festival heyecanı üstüne bilet kuyrukları derken içimi kemirsede yazamadım kafama takılan şeyleri. Takılan derken salt kötü şeyler gelmesin akla, güzel şeyleri işte; siz anladınız zaten.

İki haftasonudur Burgazada'ya gidiyorum, haftanın arınmasını, ruhumu güzellemeye çalışıyorum. Bu yeryüzü, yeterince yorucu, karışık, kaotik ve sevgisiz olunca yine patili dostlarımla mutlu oluyorum. Verdiğiniz sevgiyi katlanarak aldığınız varlıklarla beslenmem neticesinde, gördüm ki; koşulsuz sevgi ve kuralsızlığı insanlardan beklemek pek bir hayal ürünü. Bu hiss-i müşterek yani bu bu koşulsuz ortakduyu öyle muhteşem bir şeydir ki kelimeler kifayetsiz kalır. Hala yeryüzünde tüm duyu organlarını kullanmaktan imtina etmeyen insanların olduğunu umut ediyorum. Her umut kırıntımı yeniden güvercinlere kaptırıp içim ezilse de, umutsuz da yaşanmaz ki...

Ofisin erken saatleri manzarası...
"Bir kuş uçar, gökyüzünde süzülür. - Bir çocuk bütün oyunlara yazılır..."

13 Mart 2012 Salı

Ülkemize altın madalyalar kazandıran bitki ressamı Işık Güner dünyada sadece iki kişiye verilmiş olan Mary Mendum ödülünün de sahibi.


Ataşehir'deki Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi benim sık sık gidip soluklandığım bir yer. Kameriyesi, nilüfer havuzları, çiçek seraları arasında dolaşmak, yerlere dökülmüş yaprak kurularını toplamak, öylece oturup yeşili seyretmek çok hoşuma gider. Burada açılan "bitki ressamlığı" kurslarına da katılmıştım iki yıl önce. Suluboya ile çiçek resimleri yapmak ideal bir meditasyon şekli bana göre... Bitki ressamı hocamız Işık Güner'di. Onunla yaptığımız söyleşiyi büyük bir keyifle aktarıyorum sizlere. Ülkemize bu alanda altın madalyalar kazandırmış bir yetenek Işık Güner. Aslında  bir çevre mühendisi. Ama bitki ressamlığı ve eğitmenliği daha ağır basmış. Bilim ve sanatı çok iyi harmanlamış. 

Bitkilerin resimlerini yapmaya ne zaman, nasıl başladınız?
Bitkiye ve resme olan ilgim çocukluğumda başladı. Karadenizliyim. Botanikçi bir babanın kızı olarak sürekli bitkilerle ve doğa ile alakalı olmuşumdur. Resim ise benim hep bir parçam oldu. Bitki ressamlığı mesleğinden haberdar oluşum ise çok uzak değil. 2002-2005 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi'nde, ANG Vakfı'nın düzenlediği bitki resim kurslarına katılmıştım. Eğitmenliğini Christabel King’in yaptığı bu kurslarda bu işin temelini almaya başladım. Daha sonra önüme çıkan fırsatları değerlendirerek bu işle ilgilenen kişilerle tanışmaya başladım ve kendimi bu yönde geliştirmeye çalıştım. Marmara Üniversitesi'nde Çevre Mühendisliği eğitimi almış olmama rağmen, 2006'da mezun olduktan sonra bitki resimlerinin çekiciliğinden kendimi alamadım ve tam zamanlı ressam olarak çalışmaya başladım. 

Nasıl bir meslek bu? Bitkileri fotoğraflamak varken neden bu kadar zahmetli ve pahalı bir iş tercih ediliyor?
Bitki ressamlığı, bilimsel değerleri göz önünde bulundurarak, bitkileri birebir ve karakteristik özelliklerini ortaya koyarak resmetmektir. ­Bitki resimleri, bitkinin açık ve anlaşılır bir şekilde kayıt altına alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca bitkilerin taksonomik açıdan önemli karakteristik özelliklerini vurgulayarak resmedilmesi, bitkileri tanımlamada, botanikçiler ya da ilgililer için son derece önemli bilgiler sağlamaktadır. Estetik açıdan ilgi uyandıran bu resimler, bitkinin çiçek, meyve gibi çeşitli kısımlarının mikroskop altında büyütülerek kesit çalışmalarının yapılmasıyla botanikçilere önemli teknik bilgiler sunmaktadır. Görsel anlatım, kompleks kavramları algılamamız için en iyi yoldur. Bu sayede bitkiyi daha iyi öğrenebiliyoruz, görerek daha iyi anlayabiliyoruz. Bitki bilimi konusunda uzman olmayan kişilerin ilgisini bu yöne toplamak için de çok faydalı bir yol. Bu sayede bilgi, daha ilgi çekici bir yolla insanlara ulaşmış oluyor. Tabii bir bitkinin resmini yapmakla fotoğrafını çekmek arasında büyük fark vardır. Fotoğrafla sağlanamayacak ayrıntı, resimle birebir ve doğru olarak anlatılabilir ve bu bitki teşhisi açısından da çok önemlidir. Resim ile, bitkinin gerekli bütün detaylarını aynı tabloda resmedebiliyorsunuz. Teknolojinin bu kadar gelişmesiyle beraber, fotoğraf ile bitkinin birçok detayını çok güzel bir şekilde görüntüleyebiliyorsunuz, ancak bitkinin bütün kısımlarını aynı anda, aynı netlikte fotoğrafını çekemiyorsunuz. Bitki resmi ile, bitkinin, tohumdan çiçeğe, çiçekten meyveye kadar bütün yaşam sürecini aynı tablo üzerinde resmedebilirsiniz. Çiçeğin ya da gerekli kısımlarının kesitini alarak tablonuza ekleyebilirsiniz. Fotoğrafla, bitkinin her kısmını aynı netlikte görüntüleyemezken, resim ile bunu çok güzel ifade edebilirsiniz. Uzun çalışmalar gerektiren resim bilimsel ve görsel açıdan büyük önem ve değer taşıyor.

Türkiye’deki bitki ressamları?
2002-2005 yılları arasında ANG Vakfı Boğaziçi Üniversitesi’nde birer haftalık yoğunlaştırılmış Bitki Ressamlığı Kursları düzenledi. Eğitmenliğini Christabel King’in yaptığı bu kurslardan sonra, ben de dahil olmak üzere, birçok kişi bu işle ilgili bilgi sahibi oldu. Kimimiz yoğunlaşarak bilgi ve becerilerimizi geliştirdik ve bu işi bir meslek haline getirebildik. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi bu konuya ilgi duyanlara ve kendini geliştirmek isteyenlere çeşitli kurs, atölye çalışmaları, haftasonu kursları sunmaktadır. Bu çalışmaların bir botanik bahçesinde olmasının çok büyük avantajları var tabii. Gezip görebileceğiniz, bazılarını örnek olarak alabileceğiniz ve resmedebileceğiniz sayısız bitkinin arasındasınız ve bu bitkileri bize en iyi şekliyle anlatabilecek botanikçi arkadaşlarımız hemen yanıbaşımızdalar. Bu sayede kurslar çok verimli geçiyor. Bunun dışında İsmek ya da Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın yeni yeni başlayan kursları var. Bu kurslarda eğitim alan çok öğrenci var ve şimdiden harika resimler yapmaktalar. Zaman gelecek onlar da kendilerini geliştirip bu işi meslek haline getirecekler ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kendi kurslarını düzenleyip, muhteşem çiçeklerini resmedecekler.

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'nde düzenlenen Bitki ressamlığı Kursu

Hangi ülkede daha çok rastladınız bu meslekten insanlara?
Çalıştığım projelerden dolayı, yılın uzunca bir zamanını İngiltere ve İskoçya’da geçiriyorum. Oralardaki çalışmaları yakından takip edebiliyorum ve bazı ressamlarla çalışma fırsatı bulabiliyorum. Mesleğin hakkını veren ressamlar, kurumlar, kuruluşlar mevcut. Baktığınız her yerde bu işin başka bir şeklini görebiliyorsunuz. Profesyonel ya da amatör olarak ilgilenen çok fazla. Bu işi yapanlara, bitki resimlerine olan ilgi de bir hayli fazla. İnanılmaz kaynak ve kitap bulma lüksünüz var. Amerika ve Avusturalya gibi ülkelerde de bu mesleğe ilgi çok yüksek. Avrupa’da da bunun harika örneklerini görebiliyorsunuz. Bizim ülkemizdeki bitki sayısı, bu ülkelere oranla çok daha fazla. İnanılmaz bir bitki çeşitliliğimiz var. Bitki Ressamlığı mesleği Türkiye’de yeni yeni yeşermekte. İnanıyorum ki zamanla Türkiye’nin harika bitkilerini resmeden birçok ressamımız olacaktır.


Acı Çiğdem - Colchium variegatum

Şu anda nerede çalışıyorsunuz?
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nin düzenlediği bitki ressamlığı başlangıç kursları, atölye çalışmaları ya da haftasonu kurslarında eğitmenlik yapıyorum. Detaylı bilgi www.ngbb.gen.tr adresinde ya da benim sitem www.isikguner.com 'da var. Halen Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi’nin “Şili Bitkileri” kitap projesi için resimler yapmaktayım. Suluboya resimlerden oluşacak bu kitap, Şili’nin orman bitkilerini, çiçeğin ya da gerekli kısımlarının kesit çalışmalarıyla detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Resimlerin yüksek kalitesi, estetiği ve detayları botanikçilere son derece değerli bilgiler sunmaktadır. 2008 yılında başlayan bu proje, önümüzdeki bir iki yıl daha devam edecek. Şu ana kadar hazırladığım Şili Bitkileri resimlerini internet sitemden görmeniz mümkün. Ayrıca, yine Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi’nde önümüzdeki yıllarda başlaması planlanan uzaktan bitki ressamlığı eğitimi sistemine geçiş için yapılan hazırlıklarda da yer almaktayım.


Bu alanda Türkiye’ye kazandırdığınız ödüllerinizi anlatır mısınız?
Bu konu ile ilgili dünyanın birçok yerinde yarışmalar düzenlenmektedir. En önemlilerinden biri Kraliyet Bahçıvanlık Topluluğu  (Royal Horticulture Society) RHS'nin  Londra’da düzenlediği yarışmadır. Yaklaşık 20 yıldır düzenlenen bu yarışmaya dünyanın birçok yerinden ressamlar, en az sekiz çalışmasıyla katılmaktadırlar. Ben de 2010 yılında katılma fırsatı buldum ve altın madalya ile ödüllendirildim. Ayrıca yaptığım ‘Maymun Çıkmaz Ağacı (Araucaria Araucana) resmi, serginin en iyi resmi ödülünü aldı. Yarışmanın en genç ressamı olarak orada bulunmak, ilk defa katıldığım yarışmada iki ödül birden almak çok heyecan vericiydi. Yine en az sekiz resimle katılmanız gereken Edinburgh'taki BISCOT adlı yarışmada 2009'da gümüş madalya, 2011'de altın madalya alarak “Serginin en iyi resmi” seçildim. Şu ana kadar sadece iki kişiye nasip olan “Mary Mendum” ödülünü kazandım. Bu yarışmaların ikisine de hazırladığım Şili bitkilerinin resimleri ile katıldım. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin Soğanlı Bitkilerinden oluşan çalışmalarımla katılmak istiyorum.



Morbaş - Muscari adilii
Sadece sizin resmettiğiniz nadir bitkiler var mı? Hangileri?
2008 yılından beri çalıştığım Şili Bitkileri Projesi ile daha önce görmediğim, bilmediğim birçok bitkiyi resmetme fırsatı yakaladım. Bunlardan bir kısmı daha önce hiç resmedilmemiş bitkiler. Benim için bunlardan en keyiflilerinden biri Valdivia gayana denilen çok özel bir bitki. Geçtiğimiz yıl özellikle bu bitkiyi çizmek için Şili’ye gittim. Sadece bir mağaranın duvarlarından sarkan, çok az canlı örneği kalmış bir bitki. Hala yaşayabiliyor olmasını, mağaranın kutsal sayılıp buradaki vejetasyonun son derece iyi bir şekilde korunmuş olmasına borçlu. Maalesef başka yerlerde bulunan örnekleri kaybolmuş. Bu bitkiyi resmetme fırsatı yakaladığım için kendimi şanslı hissediyorum. Tabii Türkiye’de de henüz resmedilmemiş sayısız bitki var. Büyük heyecanlar bekliyor bizi... 

İstanbul’un bitkilerinden resmettikleriniz oldu mu? 
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde İstanbul’un çiçekleri için çok güzel alanlar oluşturuldu. Ve bu konuda bir projede yer almıştım zamanında. Botanik Bahçesi’nde bulunan İstanbul’un çiçeklerini ziyaretçilerin yararlanabileceği küçük bir kitapçıkta yayınlayabilmek için resmetmeye başladık. İlk iki yıldan sonra bahçemizde kurslarımıza katılan öğrencilerimden bazıları bu projede çalışmaya başladı ve onlar devam etti. Şu anda birçok bitki resmedildi. Proje yakında hayata geçer. 

Türkiye’nin çiçekleri hangileri?
Türkiye’de yaklaşık 11.000 farklı bitki türü var. Bunların 3.000'den fazlası endemiktir. Sadece ülkemizde yetişir, anavatanı burasıdır. Avrupa'daki toplam bitki sayısı bile 3.000 civarındadır. Bizim ülkemiz gerçekten çok zengin. İnanılmaz güzellikte ve çeşitlilikte soğanlı bitkiler var memleketimizin her köşesinde. Biz ressamların yapacak çok işi var!

İstanbul’un şahane botanik bahçesi Nezahat Gökyiğit’den  de bahseder misiniz? 
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB), Ali Nihat Gökyiğit Vakfı’nın (ANG Vakfı) genelde biyolojik çeşitliliğin, özelde bitki çeşitliliğinin hayati önemi, korunması ve tanıtılması amacıyla gerçekleştirdiği toplumsal bir faaliyettir. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, 1995 yılında Ali Nihat Gökyiğit tarafından eşi Nezahat Gökyiğit adına hatıra parkı oluşturulmak amacıyla kuruldu. Başlangıçta “hatıra parkı” amacına yönelik bir bitkilendirme ve ağaçlandırma planıydı. Daha sonra amaç değiştirilerek, bir botanik bahçesi olma yolunda çalışmalara başlandı. Bahçe 2002 yılında halkın ziyaretine açıldı ve 2003 yılında adı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi olarak değiştirildi. Botanik bahçesindeki koleksiyon sayısı günden güne artıyor.  “Türkiye’nin Meşeleri”, “NGBB’nin Doğal ve Arsız Florası”, “Türkiye’nin Soğanlı Bitkileri”, “Türkiye’nin Tıbbi ve Itri Bitkileri”, “Türkiye’nin Kaybolmaya Yüz Tutmuş Meyveleri”, “Kurak ve Çorak Bahçe” çalışmaları ile tehdit altındaki bitkilerin korunmasına yönelik çalışmalar bilimsel çabanın birer parçası olarak NGBB projesine dahil edilmiştir. 

Eğitim ve öğretim konusunda, çeşitli konularda halka ulaşmaya çalışan bir enstütü sıfatındadır. Çeşitli konularda atölye çalışmaları, seminerler ve kurslar düzenleyerek halkın botaniğe olan ilgisini ve bu konudaki bilgi seviyelerini artırmayı hedeflemiştir. Bitki ressamlığı kursları da bunun bir parçasıdır. Uzun zamandır bu harika ortamda düzenlediğimiz kurslar sayesinde birçok kişiye ulaşma ve bu konuda bildiklerimizi aktarma fırsatı bulabildik. Artan ilgiyle, bu alandaki kurslarımızın sayısını ve çeşitliliğini de artırmayı hedefliyoruz.

Babanız Adil Güner’i ve çocukluğunuzda bitkilerle maceralarınızı anlatmanızı istesem…
Tabii... Botanikçi bir babanın kızı olarak doğayla, bitkilerle, dağlarla aşkım çoçukluğumda başladı. Bunda Karadenizli olmamızın da oldukça büyük payı var. Babam işi gereği hayatının büyük bölümünü arazi çalışmalarında geçirmiştir. Türkiye’nin binbir çeşit bitkisini toplayarak arşivler oluşturup, çalışmalar yapmıştır yapmaya da devam ediyor. Biz üç kardeş de çocukluğumuzda sırayla bu arazi çalışmalarında babamıza eşlik ettik.  Beni ilk defa altı yaşımdayken götürmüştü arazi çalışmasına. Babadağı'na çıkmıştık beraber, Muğla’da. Hala anlatır babam, dağa çıkarken ayakkabılarımı almayı unutmuşum, terliklerle çıkmışım, yol boyunca da babama yol göstermişim "aman dikkat et düşme" diye! Babam bitkileri toplardı, akşamları onları kurutmak için preslerdi, ben de yardım ederdim. Çok keyifli anılar gerçekten... Şimdi tekrar çocuk olmak istedim bir anda...

Türk insanının çiçeklerle ve sanatla arası pek yok gibi… ne dersiniz?
Ben bunun ilgisizlikten değil, bilgisizlikten kaynaklandığına inanıyorum. Kurumlar ve kuruluşlar, devletimiz bu çalışmaları desteklese, ortaya çıkan ürünler, kaynaklar, projeler artsa, kafamızı çevirdiğimiz yerde bitkileri görebilsek, bu bilgilere kolayca ulaşabilsek bence bu durum çok farklı olurdu. Magazin haberleri yayınlar gibi, televizyonlarda, radyolarda, internette, bu konularla ilgili bilgiler sunulsa, bu bilgiyi alabilmek için ortamlar yaratılsa, bitkileri bizden daha çok sevenini, sanatın değerini bizden daha çok bilenini bulamazlar. Bu işin mesleğini, botaniği okumayan, ama bu konulara ya da sanata ilgisi alakası olanlar, hangi kitabı alacak da birşeyler öğrenecek? Azıcık olan ilgisini nasıl büyütecek ? Bence bizim ilgisizliğimiz bizden kaynaklanmıyor, kaynaksızlıktan, bilgisizlikten kaynaklanıyor. Ben eğer yabancı dil bilmeseydim, bitki ressamlığı konusunda şu anda bildiklerime sahip olamazdım, bu konuda kendimi bu kadar geliştiremezdim. Ben şimdi bu işi profesyonel olarak yapabiliyorum ve bildiklerimi aktarabilmek için her fırsatı değerlendiriyorum. Umarım ileride gerek bu sanatla gerek botanik bilimiyle ilgili kendi dilimizde yayınlar yapmaya başlayabiliriz.

Çocuklara doğayı nasıl sevdirebilir ve korumalarını sağlayabiliriz?
Bu kısım benim uzmanlık alanıma çok girmiyor açıkçası. Çocuğum olmadığı için, yetiştirmeyi de henüz bilmiyorum. Ancak şunu biliyorum ki çoçukların inanılmaz bir fotoğrafik hafızaları var. Görüyorlar ve unutmuyorlar. Büyüklerini, ebeveynlerini taklit ediyorlar. Böyle başlıyorlar öğrenmeye. Eğer ebeveynler olarak doğaya olan sevgimizi göstermezsek, bunu çocuğumuza yaşatmazsak, onlardan da bu konuda çok şeyler yapmalarını bekleyemeyiz. Bence herşey burada başlıyor. Dileriz bu konuda kurum ve kuruluşların  çalışmaları artar, okullar bu konuya ağırlık verir ve sevdirerek öğretmenin yollarını uygularlar.

Müzik-çiçek ilişkisi doğru mudur?
Doğrudur herhalde. Annem hep şarkılar söylerdi evde çiçeklerini sularken yada başka işlerini yaparken. İnanılmaz bir yeteneğe sahip bitki yetiştirmek konusunda. Yemyeşil orman yapardı evimizin her köşesini. Bitkileri yaşam enerjisini annemin söylediği şarkılardan alıyordu büyük ihtimal...
Cyclamen cilicium

Ya sevgi ve çiçek? Aşık olduğunuz bitkiler var mı?
Çiçekleri sevmemek mümkün mü? Ben bir bitkinin resmini yapmaya başlamadan önce, onunla biraz vakit geçiririm. İncelerim detaylarına bakarım. Detaylarını, renklerini gördükçe, anladıkça o bitkiye aşık olurum. Sanırım bunu resimlerime de yansıtabilmeye başladım artık. Çok ayırt etmiyorum ben bitkileri. Uzun uzun vakit geçirince bir bitkiyle, onun her kısmını inceleyince, zaten aşık oluyorsunuz.

Evinizde hangi bitkiler var?
Evim fazla güneş almadığı için ve hayatımın çoğunu seyahat halinde geçirdiğim için çok fazla bitkim yok. Eğrelti türü bitkilerim, çeşitli otlarım var. Yasemin çiçeğim çok güneş alamadığı için fazla çiçek vermiyor. Kaktüsleri de çokseviyorum. Minik minik bir sürü kaktüsüm var. Aloe vera da var balkonumda. Küçükken almıştım, kocaman oldu. Harika bir his.

Botanik meraklılarına  gönderdiğiniz mektuplara nasıl ulaşabiliriz?
Mail grubumuza ve mektuplarıma ulaşmak için şu linki tıklamanız yeterli:  http://eepurl.com/ic7wc

8 Mart 2012 Perşembe

Op. Dr. Semih Gök: "Güzellik, farklılıkların getirdiği güzelliklerin farkında olabilmektir."

"Bathsheba", Rembrandt
Op. Dr. Semih Gök, hastalarını “dostları”, operasyonlarını  “eserleri” olarak gören kendine münhasır bir estetik cerrah. Öyle ki eserlerine canından birer parça kattığına inanıyor. Hastaları da ona! Kimler yok ki aralarında... Kimler mi? Söyleyemem! Ama estetik ve güzellik konulu söyleşimizi seveceksiniz..


Kendinizi organik heykeltıraş olarak tanımlamışsınız, bu ne anlama geliyor?
Seçtiğim materyal yaşayan insan. Yaptığımız işlemin mutlaka mantıklı bir açıklaması olmak zorunda. Beden ve ruh sağlığını gözetmek zorunluluğumuz var. Özgürlüğümüz,  emek harcadığımız insanın hayatına saygılı, doğal yapısına aykırı kaçmayan, yaşam kalitesini bozmayacak pek çok kriterle sınırlı. Hem daha güzel hem  daha genç  olabilmesi için çalışıyoruz. Yaşayan dokuyla aramızda bazen ciddi bir uyum, bazen de ciddi bir direnç oluşabiliyor. Var olan yapıyı değiştirerek dengeleri yerinden oynatıyoruz. Ardından yenilenme, iyileşme dönemi başlıyor. Zamana, karşılıklı sabıra, pozitif enerjiye ihtiyacımız var. İyi bir alt yapı hazırlığı şart. Bu organik eser akıllı yaşam formu olduğu için sorgular. Beklentileri vardır. Mutluluk ile mutsuzluk arasında dans eder, yargılar, durum analizi  ve yorum yapar.

Ne büyük bir sorumluluk bu…
Dokunun iyileşme kapasitesi başarımızı etkileyen en önemli faktördür. Her canlının farklı bir matematiksel denklemi var. Her seferinde farklı çözümler bulmamız gerekebilir. Bütün bunların yanında hastamızın ve çevresinin psikolojik sıkıntılarına da göğüs germemiz gerekiyor. Zamanın durmadığını, hızla akıp gittiğini ve her ürettiğinizin buna yenilmek zorunda olduğunu  unutmamak durumundayız.

Ona rağmen, onun için bir savaş gibi! 
Bizler elbetteki yoktan var etmeyiz. Var olmanın ötesinde değerler katarız. Bu yolculuk doğayla, zamanla, bedenle yoğun çabalı bir karmadır. Felsefemiz, var olma amacımız, yıllar boyu aldığımız eğitimler bizi yetkinleştirir. Doktor olma formunu, hakkını bize verir. Bu noktadan sonra her doktorun kendi profesyonelliği kendi vizyonu ile belirlediği üretimleri  ortaya çıkar.

Plastik cerrahımızın beğendiği plastik sanatçılar kimler acaba? 
Rembrandt’a karşı hep farklı bir tutkum olmuştur. Gerçek eserlerini gözleri ile görmemiş kimse onu benim kadar anlayamaz. Aynı duyguları paylaşamam aynı tecrübeleri yaşamadan... Kullandığı ışık etkisi sayesinde resimlerinde ölümsüzlüğü, damarlarımda canlılığı hissettim bakarken. Işığı ile resimlerinde derinliği yakaladım, boyutu algıladım. Gözlerim Rembrandt’ın anatomik, doygun, doğal, hoyrat, “olduğu gibi” insanlarını seviyor. 

Sanatın insanın hayatındaki yeri  ne olmalı?
Medeni insanın hayatında sanat kaçınılmazdır. Çünkü sanat bana göre “güzelliği” arama macerasıdır. Ve güzellik anlayışı her insanın kendi zihin kodlarında gizli, onlarla sınırlıdır.  Kodları oluşturan faktörler yaşadığı coğrafya, aldığı eğitim, etkileşim içinde olduğu çevre ve kültürdür. Buna göre sanat bazıları için kaçınılmaz, bazıları için ise önemsizdir. Yaşam tercihimde “sanat” ruhumu destekleyen, onu yücelten, onu tekamül ettiren bir olgudur.

"Danae", Rembrandt
Sanat mutluluk verir mi?
Yaşam hazları içerisinde pek çok değer vardır. Sanat kişisel olgunluğumuza katkısı en yüce değerlerden biridir. Olgunlaşmanın ve tekamülün verdiği yetkinlik aydın bir beyin için en büyük mutluluktur. Picasso’nun söylediği gibi "sanat ruhumuzdan günlük hayatın tozunu siler."

Güzelliğin tarifini yapar mısınız? 
Güzellik orantıyı ve belli bir büyüklüğü gösteren düzendir. Matematiksel ve ölçülü olmalıdır. Hegel'e göre güzellik mutlak ruhun nesnelerde görünür hale gelmesidir. Güzellik ve estetik anlayışı kişiden kişiye göre değişiyor ama güzel olana duyulan yakınlık ve ilgi yüzyıllardır değişmiyor... Daha çok beğenilmek, daha genç, dinamik ve sağlıklı görünme isteğimiz hep var. Yaşlandıkça güzelleşen ruhumuzun güzel bir bedenle dengelenmesinden derinden arzu ediyoruz...

Estetik Cerrahi’nin mutlulukla ilgisi nedir?
Leo Buscaglio’nun kitaplarında "davranışlarınıza başlarken mutsuz bile olsanız mutluluk rolü yaparak başlayın, bedenin oyununa ruh inanır bir süre sonra mutlu olursunuz" der. Çirkin olduğu, yaşlı olduğu, beğenilmediği, seksi olmadığı gibi algılardan kurtardığınız kişi mutlu olur. Ruhunun derinliklerinde bedensel takıntı var ve siz ona istediğini verebilirseniz hayat onun için daha güzel olur. İnanıyorum daha genç hisseden ve görünen organik sorunlar dışında psikolojinin desteği ile daha uzun ve daha kaliteli yaşayacaktır.

Altın oran şart mıdır?
Şaşırtıcıdır altın oran. Güzel kabul ettiğimiz her durumda beklenmedik şekilde  karşımıza çıkar. Pek çok güzel, özel yapıya duyulan  beğeniyi ortaya koyan bu garip (ama her zaman aynı olan) oran  yadsınamaz. Yılların tecrübesi ile kendi bakış açımı ve oranlarımı geliştirirken hep düşündüğüm, önemsediğim bir standarttır. 

Estetik ve sanattan konuşuyorken sormak isterim, elinizde olsa dünyadaki hangi çirkinliği değiştirmek isterdiniz?
Bu sizin çirkini nasıl yorumladığınızla ilgili. İnsanların renkleri, ırkları ve pek çok ayrıntıları büyük farklılıklar gösterir. Bu büyük farklar DNA üzerinden bakarsak 0.00 düzeyinde ayrıntıdadır. Çirkin dediğin aslında senden çok az farklı. Farklılıklar ve farkındalıklar. Farklılıkların getirdiği güzelliklerin farkındalıkları. Evren öylesine özel, nadide bir duyarlılıkla var olmuş ki her detayına hayran olmamak mümkün değil. Değişimin amacını sorgulamak gerek. Belki de içsel çirkinliklerimizi  bir boyut olgunlaştırıp değiştirmeyi istemeliyiz.

Farklılıkların getirdiği güzelliklerin farkındalıkları… Ne güzel söylediniz. Sizi en çok mutlu eden operasyonlar hangileri olmuştur?
Bedeni bir bütün olarak görmekten yanayım. Bu nedenle kombine tedavileri anlamlı buluyorum. Bir bölge iyileştirilmeye, güzelleştirilmeye başlandığında bütün noktaların dengesi bozulabilir.  Her kurguyu yeniden planlamak ve şekillendirmek gerekli olur bu durumda. Ayrıntılarda çok şey gizlidir. Mutluluk, sunduğumuz sonucu algılayan zihinlerin değer yargılarına göre şekillenir. Sonuç,  beyninde  filtre ederek yorumlayan kişinin beklentilerine uyarsa mutluluk getirir. Dış dünyanın onayı durumu taçlandırır. Önemli olan budur. Sağlıklı bir üretkenlik içinde olmak bizleri mesleki tatmine götürür. 

Estetik cerrahi araçlarınızı seçerken neye dikkat ediyorsunuz?
Fonksiyonelliği , tasarımı, kalitesi,  aidiyet duygusu... Elinizde yüreğinizde aletiniz erimeli.  Bazı aletlerimle duygusal bağım vardır. Zarar görmelerine dayanamam. Çok uzun yıllar birlikte güzel işler çıkarmışımdır. Yerleri ayrıdır. Bazen aletlerimi kendim tasarlarım.

Op.Dr.Semih Gök
Sizce estetik cerrahide  teknoloji nerelere varacak?
Her sabah üst üste konan taşlar var. Devamlı sorguluyoruz. Daha iyi, daha güzel, daha az riskli sonuçlara nasıl ulaşırız diye... Küçük değişiklikler bir gün büyük yollar yapıyor. Tartışıyoruz, okuyoruz, kongrelere gidiyoruz. Geleceğe doğru baktığımızda cerrahi oranın azaldığını, yerine gelişmiş cihazların devreye gireceğini, cerrahinin robotik boyuta geçeceğini görüyoruz. Genetik mühendislerin sıçrama yapmasını bekliyorum. Parça değişimi yapabileceğimizi düşünüyorum. Farmakologlardan destek ve onarıcı yeni formüller bekliyorum. 

Hastalarınızla ilişkileriniz bildiğim kadarıyla “evladiyelik”.  Nedeni nedir?
İnsan sevgisi. Hayat yolunda beraber yürüyor ve beraber yaşlanıyoruz. Birbirimizi taşıdığımıza inandığım çekirdek bir grubum var.  Tavsiye ile gelen hastamın annesi, arkadaşı, kardeşi, komşusu… Eş uyumu güçlü dostlarım. Onlar için üretmek mutluluk. Seri üretim mi? Asla! Her ürettiğim esere canımdan parça kattığıma inanıyorum. Maddesel boyutun ötesinde verebileceğimin en iyisini sunuyorum.

Verdiği tatmini anlıyorum… Ama mesleğiniz oldukça da stresli…
Büyük enerji harcıyorum. Yeni eserler için hep soluklanmak zorundayım. Disiplinin , ciddiyetin, iş ahlakının, titizliğin, dikkatin keskin olma zorunluluğu ile yaşamak zorundayız. Canların emaneti yüreklerimizde. Bütün meslekdaşlarıma da kolaylıklar, başarılar diliyorum.

Hastalarınızın her istediği ameliyatı yapıyor musunuz?
Genel bir değerlendirme sonrası doğruları beraber bulmakta fayda var. Beklentiler anlamlı ise, faydalı olacağıma inanırsam elimden geleni yapıyorum. Çözümlemeyi yapar,  bana uymayan yönleri sunarım. Birinci kriter hasta sağlığıdır. Motivasyonu önemserim. İlk adımda enerjiyi korur ve desteklerim. Diğer adımlarla hedefe giderim. Başarılı olabileceğine  inanmıyorsam veya sonuç algısını doğru tartamayacak kişiye dokunmam.

Blogunuzun da adresini verelim buradan...
http://drsemihgok.blogspot.com/

6 Mart 2012 Salı

Dağ Filmleri Festivali Başlıyor

7. Dağ Filmleri Festivali 7 Mart Çarşamba (yani yarın) günü İstanbul'da başlıyor.  İstanbul'dan sonra festivalin,  İzmir ve Ankara ayağı da gerçekleşecek, belgesel, doğa sevdalıları tarafından her yıl özlemle beklenen festivalin bu yıl programı daha da muhteşem görünüyor.


Dağ Kültürü Derneği ile Mineral Event tarafından düzenlenen festival, tam bir gönüllük işi. "Maceraya Hazır Ol" temasıyla yola çıkan festival; 07 - 11 Mart 2012 tarihlerinde; doğa, keşif, macera ve belgesel, sinema tutkunlarıyla buluşmayı iple çekiyor. Her yıl olduğu gibi Dağ Filmleri Festivali'nde yine tüm gösterimler
ücretsiz. Fransız Kültür'de görüşmek üzere...














5 Mart 2012 Pazartesi

İstanbul Kültür Sanat Ajandanız İftiharla Sunar!

Son haftalarda gezilen görülen sergiler, sokaklar, gidilen konserler, izlenen oyunlar - filmler birikti de birikti. Biraz şu laptopun başına kendi zevklerim için oturamamaktan, en çok da bunun sonucunda doğan zamansızlıktan ötürü yazamadım aziz dostlarım. Elimde - fikrimde olanlardan şık bir potpuri yapıp sizlerle paylaşayım istedim lakin bu gece sadece bir sergiden bahsedebileceğim.


Mutluluk Fabrikaları

Ticari Yapılar Üzerine Bir Sergi
7 Şubat 2012 ‒ 17 Mart 2012
İstanbul / Feyziye Mektepleri Vakfı Galeri Işık - Teşvikiye

 Sergi Küratörü: Saitali Köknar
Sergi Koordinatörü: Pelin Derviş

Öncelikle 17 Mart'a kadar sergilenenbu sergiye iki kez gittiğimi söylemek istiyorum. Bir daha geçersem bir daha gireceğim, reklamında böylesi demeyin, gidince bana hak vereceksiniz eminim. Mutluluk Fabrikaları, VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi'nin sunduğu Bir Mimari sergi. En küçüğünden, en büyüğüne yoldan geçen herkesi etkileyebilecek ve yeni şeyler öğretip farkındalık yaratabilecek bir sergi. Emeği geçen tüm ekibin eline sağlık, Pelin Derviş'e de buradan yıldızlı bir selam ederim.


"Yaşadığımız çağ arzularımızın programlanıp yönlendirilebildiği, memnuniyet derecemizin nabzının tutulduğu, niyetlerimizin rakamlara vurulduğu, iç dünyalarımızın istatistiklere dönüştürülerek ölçülebilir olduğuna ikna olduğumuz bir çağ. Mutluluğu ölçebileceğimizi kabul ettiğimiz andan itibaren, mutluluğu yönetebileceğimiz fikrinin akla düşmemesi uzak bir ihtimal olurdu... Mutluluğun bu derece mal sahibi olmaya endekslendiği bir ortamda, artık alınıp satılabilir bir şeye dönüşmesi kaçınılmaz bir sonuç olabilir. Geriye, mutluluğun el değiştirdiği, planlandığı, yönlendirilip yönetildiği, üretilip dağıtıldığı mutluluk fabrikalarını ‒ofisleri, sergileme yapılarını, alışveriş merkezlerini‒ inşa etmek kalıyor. Peki, bu önermeler ne kadar gerçek? Sorgulamaya ticari yapıları oluşturan ilişkileri anlayarak, onlara biçim veren sebepleri inceleyerek başlayabiliriz. Belki bu sebepler ve ilişkiler üzerine düşünerek ticari yapıları ‒bu sefer yönlendirilmiş değil, kendimize has arzularımızla‒ biçimlendirip dönüştürebiliriz. Kendi ticari yapılarımızı üreterek, mutluluğumuza ve iç dünyalarımıza ilişkin yeniden söz sahibi olabiliriz."


Tüm sergi boyunca bu kartları kurcalabiliyorsunuz, her gün önünden geçtiğiniz yapılar hakkında sırlar bu kartlarda.


                                                                           Yatırım Değeri - Umut Tarlaları
İstanbul’da sanal bir arsadaki AVM, ofis ve konut projelerinin toplam getirilerinin kıyaslanabildiği bir karşılaştırma modeli.
Kamusallık - Dikkat Kaygan Zemin!
Alışveriş merkezleri, kapalı ofisler vs. çoğaldıkça, kendimizi rahatça ifade edebildiğimiz ve farklı olanlarla karşılaşabildiğimiz kamusal alanlar daralıyor mu? sorusunu soran bol oyunlu bir bölüm. Magnetlerle AVM'lerde kendi alanınızı yaratıp, bu magnetleri de sergi hatırası olarak alabilirsiniz. Ben AVM kapısına piknik yapan bir çift bile yerleştirmişim. :)
Anahtar Yapılar - İyi, Kötü, Çirkin
İMÇ, Perpa, İş Kuleleri, Galleria gibi binaların değerleri - ağırlığını görünce şaşıracaksınız!


Farklı meslek gruplarına ait kişilerin çalışma masalarının fotoğraflarının sergilendiği bölüm.
Mutluluk - Komşunun Tavuğu

Kim mutlu olmak istemez ki? Sorunun ardındaki tekinsizlik, mutluluk ölçütünün varlıklı olmakla ilişkilendiği bir çağda ve herkesin aynı oranda zenginleştiği durumda, mutluluk algısının değişmiyor olmasında yatıyor. Herkesin üstü açık arabalarda dolaştığı bir ülkede, üstü açık araba sahibi olmanın bir cazibesi kalmıyor. Günümüzde mutlu olmayı istemek, masumiyetini yitirip sahip olamayanlar için düzenlenmiş bir gösteriye dönüşüyor. 




Serginin mutluluk şekeri sizleri mutlu eder mi bilmem ama bu sergiye gitmezseniz mutsuz olursunuz, buraya da yazıyorum. :) Şaka bir yana, çocuğunuzu, eşinizi dostunuzu takın kolunuza bir uğrayın, son gün 17 Mart. Yaşadığınız şehri bir de bu yönleriyle görün. Sergi hakkında geniş bilgi de burada sizi bekliyor.

Beşiktaş Cihannüma Panagia Rum Ortodoks Kilisesi

Sokaklarda genelde cingöz cingöz dolaşırım, ayrıntı, tarih, mimari vs. gözümden kaçarsa affetmem. Her gün aynı yollarda yürüseniz dahi kesin yeni gördüğünüz şeyler olur ya da benim gibi bir gün kaybolursa diye fotoğraflamak istediğiniz bir ayrıntı. İşte bunlardan biri sizlerle; Çırağan Caddesi'nden, canım caddemden...

Beşiktaş Cihannüma Meryem Ana Rum Ortodoks Kilisesi bir diğer adıyla Beşiktaş Cihannüma Panagia Rum Ortodoks Kilisesi'ni Çırağan Caddesi'nden her geçen görmüştür diye düşünüyorum. Ben içine hiç giremedim ama 26 Temmuz'u şimdiden takvimime işaretledim, umarım bu yıl gidip görebilirim.


Çırağan Caddesi tarafındaki duvarında yazan OMENTOIM (Kutsal ışık olabilir?) yazısını sonunda çekebildiğim için mutluyum. Çocukken bu yazı hakkında ne varsayımlarda bulunur, ne hikayeler yazardım şimdi anlatsam absürd komedi çıkarırım. :)


Kilise hakkında en temel bilgiye byzantiumistanbul.com sitesinde rastladım. Şuraya kısaca copy paste etmenin yerinde olduğu kanaatindeyim.

"Kilise Beşiktaş Meydanı yakınındaki Çırağan Caddesi üzerindedir. Yunanistan’dan gelen rahiplerin ayin yapabildikleri kilise T. Smith tarafından 1669’da kayıt edilmiştir. S. Hovhannesyan kiliseyi 18. yüzyılın sonunda Beşiktaş’taki iki Rum kilisesinden biri olarak kayıt etmiştir. Günümüzdeki kilise kitabesine göre 21 Ocak 1830’da yakındaki tersane işçileri tarafından yapılmış ve kullanılmıştır.

Dıştan 24.41 x 17.92 m ölçülerindeki yapı yaklaşık 7.9 m yüksekliğindedir. Bazilika planlı ve üç nefli kilisenin Parekklesionu ve ayazması Azize Paraskevi’ye adanmıştır. İkonostasisin üst kısmındaki çerçevelerin içine Hz. İsa’nın hayatından alınma sahneler yerleştirilmiştir. Altta ise soldan itibaren; Panagia Genethlion, Meryem ve Çocuk İsa, Hz. İsa, İoannes Prodromos tasvirleri vardır. Ambonun orta nefe bakan yüzlerinde ise Hz. İsa ile İncil Yazarları tasvir edilmiştir. Naosa bakan arşitravın ön yüzü Havari portreleri ile kaplanmıştır. Apsis yarım kubbesi ise çok güzel bir Platitera Meryem tasviri ile süslenmiştir. Galerinin ön cephesindeki İncil’den alınma sahneler oldukça dikkat çekicidir. "  

4 Mart 2012 Pazar

Güvercinlerin Banyosu

Sabah, güvercinler günlük temizlik ve su içme seansında! Taksim Meydanı, metro çıkışının hemen kenarı, arada bakın genelde sabah oradalar...

 

3 Mart 2012 Cumartesi

Beyoğlu Sabahları

İstiklal Caddesi'nde Bir Mahmur'u ilk kez bu yılın başlarında gördüm. Geçtiğimiz ay da, iki sabah yine aynı yerde karşılaştık onunla. Kendisi arkadaş yapmış, artık boz köpek ile beraber takılıyorlar. Pek mutlu görünüyorlar, özellikle de birisi onları sevince. Varsın, gudubet insanlar bize şaşkınlıkla baksın!

Şubat ayının ortaları, neredeyse aynı yerde etrafı izliyor.

Aynı sabah, ben yanına gidince arkadaşı da geldi. Bundan sonrası patiler, oyunlar...

Geçen haftalarda, yine bir sabah ters köşede iki dost uyku halinde.
Güzellik uykusu mu dediniz?
Hepsi numara! Hummalı bir sevgi tek istediği...
Sokak köpeklerinde olan güvenli insan buldum hali..