30 Aralık 2010 Perşembe

Arkeoloji Müzesi'ni özlemek



 Oruç Aruoba der ya hani: "Özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin." Arkeoloji Müzesi'ni özledim ben de, belki de en çok da huzurlu bahçesini. Bu aralar o huzura çok ihtiyacım var. Bir kaç aydır uğramıyordum, bu hafta sonu artık kendisini ziyaret etmek farz oldu.


Yeni de bir sergi var Müze-i Hümayun'da. Karia Bölgesi'nin gülü İasos antik kentinden gelen taş eserler sergisi. Gelen dedim ama tarih de vereyim 1878 yılında bu eserler geliyor. Tabii müzede sergilenmek için değil, Bebek semtindeki vapur iskelesinin yapımında kullanılmak üzere! Sağolsun Osman Hamdi Bey onları fark ediyor ve müzede korumaya alıyor. İşte bu eserlerin konservasyon çalışmaları bitti ve müze bahçesinde temiz bir halde görücüye çıktı. Sergi bu ayın ilk haftalarında başladı.



"Gezgin Taşlar: İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ndeki Iasos Mermerleri" isimli bu sergideki eserleri görmek, bahçesinin arkeolog kedileriyle tanışmak, müze salonlarını gezmek ve ziyaret sonrası bahçede kahve keyfi yapmak hayallerimi süslüyor. Hayal bu ya, çok yakında...

30 Haziran 2010 Çarşamba

Pina Bausch'un Nefesi

Dansla yaratanlardandı Pina Bausch, yeryüzünden 30 Haziran 2009 tarihinde ayrılırken, ardında bıraktıkları belki de koreografilerinde kullandığı kayaların sadece görünen yüzüydü. Gözümü kapattım dans ediyorum ve onun Masurca Fogo'sunda görüyorum kendimi...

Pina Bausch'u, tiyatroyla çok yakın olduğum 90'lı yılların sonlarında duymaya başlamış, onu ilk kez 2002 yılı yapımı Pedro Almodovar'ın Hable con ella (Konuş Onunla) filmi sayesinde tanımıştım. Bilen bilir, Hable con ella hayatımın bir bakıma izdüşümü, yaşan(ma)mışlıklarımın perdeye yansımasıdır. Film, Pina Bausch'un Cafe Müller'i ile başlar  ve sonunda da yine Pina Bausch'un Masurca Fogo'su ile biter. Film biter ama her dem taze "aşk" devam eder. Filmde Pina Bausch epey beyazperdede görülür ve o günden sonra bu filmi defalarca izleyen ben, danslarına daha da hayran kalırım. Onun anlatım sadeliğine, anlatımdaki mizah gücüne, hareketin dinamizmine...

Aslında bu kadar kelam dahi etmeyerek yıllar sonra tekrar İstanbul'da izleme şansına eriştiğimiz Pina Bausch'un İstanbul'u Nefes'in görselleriyle bu anma yazısını tamamlayacaktım ama kifayetsiz olan sözlerim çıktı bir kere...
Tanztheater Wuppertal, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde geçen hafta Nefes'i üç gün sahneledi, ben de 24 Haziran'da izleme şansına nail oldum. "Bir şeyler sizi yakalıyor, içine çekiyor. Bu güzel denizin içinde olmak bir şans, ama nereye yönelmek istediğiniz çok önemli… Küçücük insanlar gibiyiz bu kentte…" diyor Pina Bausch.

İşte şimdi bu harika dans tiyatrosundan, İstanbul'un nefeslerinden kareler. Nefes, nefes, nefes...