31 Mart 2013 Pazar

İstanbul’da ilk Land Art Sergisi, Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi'nde 18 Nisan'da başlıyor.



Andrew Rogers: Dönenceli yollar - Gerçeğin arayışı
18 Nisan- 8 Haziran 2013
Proje4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi – Maslak, İstanbul

Avustralyalı sanatçı Andrew Rogers İstanbullu konukları ile birlikte Elgiz Müzesi’nin terasında 1500 metrekarelik alanda sergilenecek taş bir labirent oluşturacak. 18 Nisan’da açılışı yapılarak 8 Haziran’a kadar sergilenecek. Andrew Rogers, “Dönenceli Yollar - Gerçeğin Arayışı” land art projesinin kurulumunu 15-16-17 Nisan’da ilgili komşu ve öğrencilerin katılımı ile gerçekleştirecek. 

Labirentin bir strüktür üzerine değil, bir fikir üzerine odaklı olduğunu belirten Rogers’ın “dünyamıza önem veriyorsak hangi kriterleri ön planda tutarak yaşamalıyız?” arayışından yola çıkan projesi bir bakış açısının önemini vurguluyor: “Bizim koruyucu olarak etrafımızdakilere ve bizden sonra gelenlere karşı sorumluluklarımız olmalı. Bize miras bırakılan çevresel sonuçları teslim aldığımız gibi, biz de bizden sonra gelenlere belirli oluşumlar bırakıyoruz. Şimdiki zamanın gelecekte yansımalarına şahit olacağız. Hepimiz birbirimize, insan, konum, zaman ve uzam yoluyla bağlıyız.”

Rogers’ın Elgiz’de kısa süreli sergilenecek labirenti Nepal’de Jomsom’a yakın dünyanın en derin boğazı, Kaligandaki Vadi Boğazı’nın bir replikası. Labirent 7000 metre deniz seviyesi üzerinde duran kutsal karlarla kaplı Nilgiri Dağı’na bakıyor. Kutsal Kaligandaki Nehri ile yan yana olan yapıt, 2008 Nisan’ında yerel halktan 450 kişi ile Rogers tarafından kurgulanmış.

Land Art projesi ile eş zamanlı olarak müzenin proje odalarında 14 yıl içinde 7 kıtada 13 ülkede 6700 kişi ile 48 taş yapıttan oluşan Zaman ve Uzam: Yaşamın Ritmleri adı dünyanın en büyük çağdaş land art projesinin fotoğrafları da sergilenecek.

15 Mart 2013 Cuma

Pemi Melamet: "İstanbul bir zaman tüneli gibi... Burada yaşamak büyük ayrıcalık...


Pemi Melamet çocuklara, doğaya, sanata duyarlı, yaratıcı, çalışkan ve üretken bir insan. Azmi ve kültürü,  meraklı ve araştırmacı kişiliğiyle birleşince ortaya çok başarılı bir site çıkmış. İstanbul for kids... İstanbul'da çocuklar için faydalı, nitelikli etkinliklerin adresi bu site. Hararetle öneriyorum. Çünkü biliyorum ki Pemi Melamet her bir etkinliği ince eleyip sık dokumadan, gidip görmeden, araştırmadan sitesine yazmıyor... Onu sizlere tanıtmaktan mutluluk duyuyorum...

İstanbul for Kids'i kurmaya nasıl karar verdiniz?
Kızım 2005'te doğdu. Çocuklu bir çift için İstanbul'da neler yapabileceğimizi araştırmaya da o tarihten sonra başladım... İstanbul’da hem onu eğlendirecek hem de bize keyif verecek yerler,  etkinlikler arıyordum. Önce etrafımdaki tecrübeli annelere danıştım. Arkadaşlarıma sordum. Aldığım cevap hep aynıydı: “İstanbul’da çocukla yapılacak pek birşey yok!"

Böylece çok sevdiğim İstanbul’u, bir de anne olarak kızımla beraber keşfetmeye karar verdim. Benim için İstanbul saklı güzelliklerle dolu bir şehir.  Kızımla birlikte araştırmaya başladık. İnternetten, gazetelerden... Rastladığım anne-çocuk siteleri de beni pek tatmin etmeyince kendi çapımda kendi etkinlik listelerimi oluşturmaya başladım ve ardından bunu paylaşmak üzere İstanbul for Kids’i kurguladım.



Gerçek mesleğiniz nedir? Kendinizi tanıtır mısınız okurlarımıza?
1968 İstanbul doğumluyum, Saint Michel Fransız Lisesi'nden mezun oldum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İtalyan Dil ve Edebiyatı okudum. İtalya’da Scuola Politecnica di Design Endüstri Ürünleri tasarımı Bölümünü tamamladım.

Arada İtalya’da bulunduğum senelerde önce Sahne Tasarımı atölyesinde daha sonra Special Effects atölyelerinde çalıştım. İtalya dönüşü Gön Deri firmasında tasarımcı olarak çalışmaya başladım. Beş sene sonunda ise Fresh’n Soft Islak Temizlik Markası için yeni fikirler, ambalajlar tasarlamaya başladım.

2005 senesinde kızımın doğumu ile iş hayatına ara verip tüm vaktimi kızıma ayırmaya karar verdim. Dikiş kursuna gidip kızım için giysiler tasarlayıp diktim, ördüm, resim atölyelerine katıldım, maskeler yaptım...
"Gerçek mesleğim nedir?" sorusuna bir cevap özetlemem gerekirse şunu söyleyebilirim: Kullanılır, işe yarar ürünler tasarlar, biraz sanat, biraz zanaat, biraz tasarım yaparım..

Kızınızın fikrini alıyor musunuz sitenize ekleyeceğiniz etkinlikleri seçerken?
Almaz mıyım? O benim ilham perim. Çok küçükken planları ben yapıp ona alternatifler sunarken şimdi kendisi bizim için planlar yapıyor. Aklında kalan, tekrar görmek istediği yerlere gitmeyi talep edebiliyor ve yaptığı bütün planlar çok keyifli geçiyor. Çocuklarla gezmek ayrı bir bakış açısı kazandırıyor insana, farklı bir zenginlik ve heyacan veriyor ve her gezi yeni bir keşife dönüşüyor.

Çok etkinlik var... Seçim kriterleriniz nedir?
Seçim kriterlerimin en önemlisi tüm ailenin birlikte yapmaktan keyif alacağı etkinlikler olması. Böylece paylaşacak, konuşacak konular da artıyor. İstanbul’un gizli saklı güzelliklerini keşfetmeye özen gösteriyorum. Çocukları ve tüm aileyi tüm duyularıyla besleyeceğine inandığım etkinlikleri, mekanları bulmaya çalışıyorum. İstanbul o kadar güzel, o kadar renkli bir şehirki...

İstanbul'un sevdiğiniz semtleri hangileri? 
İstanbul’un en sevdiğim semtleri geçmişten izler taşıyan semtler. Geçmişin dokunuşları olan yerler... Üzerinde zarif işlemeler olan evler, binalar, farklı kültürlerin biraradalıkları... En sevdiğimi söyleyemiyorum çünkü her semtin kendine has bir özelliği, güzelliği, bir farklı rengi var. İstanbul bir bütün olarak güzel.
Bankalar Caddesi’nde yürürken kendimi Roma’da, Cihangir’de veya Galata'da dolaşırken Floransa’da hissedebiliyorum. Nişantaşı bana Paris’i hatırlatıyor. Daha ne isteyeyim? Dünya sığmış İstanbul’a… Kültürler sentezi benim şehrim. Kasımpaşa’daki Alman Protestan Kilisesi'ndeki "Bir Barok Kutlaması" adlı konseri izlerken her milletten insanla birlikte olmak çok keyiflendirmişti beni. 


Haliç’teki balıkçıların kayıkları ile kişiye özel geziler yaptırabildiklerini biliyor muydunuz? Kimse bilmiyor…  Kilyos’ta Dalia Beach ise yaz kış deniz, kumsal ve sayfiye keyfi yaşayabileceğiniz bir cennet. Büyükada'da Aya Yorgi tepesine çıkıp manzaraya bakmak bir başka keşif...

Perşembe Pazarı’nın Kurşunlu Hanı.. Mısır Çarşısı.. Tahtakale.. Türkiye'nin her yöresinin peyniri var peynircilerinde. Marputçular Hanı'nın boncukçularından kızımla gidip boncuklar alıyoruz. Size de öneririm. Kapalıçarşı’nın içinde her köşebaşında bir başka sürpriz bizi bekliyor. Hangi birini sayayım? İstanbul bir zaman tüneli gibi… Da Vinci’nin çizdiği köprü yapılacak şimdi Haliç üzerine. Bu müthiş bir girişim... 

İstanbul tramvaylarının koltuklarının döner koltuklar olduklarını biliyor muydunuz? Biz kızımla denedik. Tramvay iki yöne doğru hareket ettiğinden koltukları giderken öne, dönerken arkaya çevirmek mümkün. Tasarımı öyle!



Dolmabahçe sarayının kuşlukları ve burada beslenen birbirinden farklı kuş türlerini çocuklarla beraber görmek tam bir sürpriz. Moda'daki St. Joseph Lisesi’nin içindeki Doğa Bilimler Müzesi'nde onbine yakın hayvan örneği var. Yine Moda'da Barış Manço'nun şimdi müze olan evinin karşısında Türkçe vaaz verilen bir Protestan Kilisesi bulunuyor. Bunlar İstanbul'un sürprizleri... Biz gerçekten çok şanslıyız İstanbul'da yaşadığımız için...

Şahane yerlere değindiniz Pemi'cim. Okurlar arasında bu saydıklarını henüz görmemiş olanlar çıkacaktır... Peki İstanbul için bir hayal projen var mı?
Olmaz mı? Keşke İstanbul çocuk dostu bir şehir olsaydı diyorum hep. Etkinlikler yapılıyor ama hep yetişkinlere... "Çocuk da katılsa olur" deniyor. Ama bence bütün etkinlikler, festivaller, konserler düzenlenirken önce çocuklar düşünülmeli.. Lokantalar bile hep yetişkinler için tasarlanmış. İskemleler büyük, çatal bıçaklar büyük... Çocuklara uygun tuvalet, lavabo bile yok...

7 Mart 2013 Perşembe

“Le meilleur jardin botanique des Balkans et du Moyen Orient est le nôtre…” nous confie le Prof. Adil Güner, Directeur du jardin botanique Nezahat Gökyiğit (NGBB) .

Ce texte est en ligne dans le petitjournal.com d'Istanbul

Aviez-vous déjà entendu parler du jardin botanique (Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi) d'Istanbul? Il existe depuis plus de dix ans au milieu de l’autoroute qui relie Ataşehir à Istanbul et porte le slogan «la nature malgré l’autoroute».


J’y suis entrée un jour, intriguée par le panneau de signalisation qui l’indiquait sur la route et sur lequel j’étais tombée. Il y avait une exposition d’art botanique dans l’une des cabanes en bois. Les peintures et de l’ambiance m’ont ravie et aussitôt je me suis inscrite au cours de peinture botanique qu’ils proposaient. J’ai ainsi commencé à faire de l’aquarelle. Depuis, je fréquente souvent la bibliothèque du jardin pour lire les livres et les magazines d’art botanique… Cette année, je me suis inscrite de nouveau aux cours de peinture botanique mais au niveau avancé ! J’adore venir une fois par semaine dans ce jardin et y passer mon temps au milieu de la verdure et des fleurs.

Vous ne pouvez pas imaginer combien cela me rassure d’être là,  tandis que mon cœur souffre de voir Istanbul se noyer dans le béton chaque jour un peu plus…

Vous savez ce que j’ai prévu?  Au mois de mars, je vais commencer des cours de jardinage dans le même endroit. J’aurai un certificat de jardinier signé par NGBB, Jardin Botanique Royal d’Edimbourg et de l’Université de Yeditepe.

Allez voir sur le site internet de NGBB. Il y a de multiples activités intéressantes ouvertes au public. Je vous propose d’y emmener vos enfants pour qu’ils découvrent les différentes plantes et qu’ils  prennent contact avec la terre.  Vous aurez la chance d’y voir des plantes endémiques de Turquie. Qui sait ? Peut être vous allez décider de devenir un jardinier bénévole du jardin.  Allez lire les conditions sur leur site. Si l’idée vous tente vous pouvez proposer d’être bénévole expert en sciences, ou venir aider pour les formations, la bibliothèque, le bureau…  Vous pouvez commencer le samedi  2 mars 2013. C’est la journée des nouvelles rencontres “Venez développons notre jardin ensemble”…

Prof. Adil Güner, Directeur du jardin,  est un homme dévoué à son travail d’un caractère agréable, productif,  sérieux et dynamique. Le jour de notre rencontre pour  ce reportage j’ai eu en même temps la chance de voir fleurir la fleur endémique “Ak navruz”. On a donné ce beau nom à la fleur de Margaret Johnson. Retraitée des Jardins Botaniques Royaux de Kew à Londres. Elle est conseillère du NGBB depuis 10 ans. Je l’ai rencontrée le même jour que son Ak navruz. A moi la chance de les photographier ensemble pour la première fois.

muscari
J’avais lu l’article de Christopher Thacker “l’Histoire des Jardins” sur les plantes d’Istanbul.  On y apprend que l'intérêt de l’occident pour les plantes exotiques a commencé dès le 16ème siècle. On avait alors fait preuve d’un grand intérêt pour les parutions des articles sur les jardins Ottomans du voyageur et scientifique Pierre Belon, écrits entre 1546-1548 pendant ses voyages à Istanbul.

C’était Ogier Ghiselin de Busbecq, Ambassadeur d’Autriche en Turquie des années 1554-1562, qui a fait connaître pour la première fois les tulipes de Turquie en Europe et a été le déclencheur de sa propagation de l’autre côté de la méditerranée. De Busbecq avait envoyé de Turquie des bulbes de tulipes à son ami botaniste Charles de l’Ecluse. Ces bulbes à l’origine cueillies dans la nature ont été cultivées par de l’Ecluse et se sont répandues en Europe. 

La tulipe n’est pas la seule fleur qui a été de Turquie en Europe...  Plusieurs plantes venant de Chine en Turquie par la route de la soie prouvent l’intérêt de l’époque pour la culture et le jardinage dans le monde musulman du 16ème siècle. On a découvert plusieurs sortes de plante cultivées dans les jardins d’Istanbul, d’Edirne, de Bursa et de Manisa…

Fritilaria imperiallis, Iris iberica, jacinthe, lys blanc, muscari, anémone, oeillet, pivoine, lilas, jonquille, jasmin blanc  sont quelques unes des fleurs qui sont allées de Turquie vers l’occident dans les années 1600. De même pour les baies noires, les noix, la rose trémière, châtaigne, perce neige…

Retournons à Ataşehir, à Istanbul, à notre reportage avec le Prof. Adil Güner, directeur du jardin botanique NGBB. Jardin qui se développe et prospère de jour en jour en dépit et au milieu de l’autoroute.

Qu’est-ce que signifie le mot endémique?
L’endémique veut dire «propre à.. », «particulier». Propre à une région, à un pays, un lieu. Une espèce est dite endémique si elle n’existe que dans une zone géographique particulière. Il faut dire par exemple des espèces endémiques de Turquie, de la Mer Noir etc..

Quel est le nombre de plantes endémiques en Turquie?
On a recensé 3035 espèces endémiques. Ce nombre était en réalité plus grand.

Pourquoi a-t-il baissé?
Parce que certaines plantes qu’on a trouvées ont aussi été retrouvées ensuite dans d’autres pays. Elles ont alors été retirées du classement. Mais cependant toutes ces plantes restent très précieuses pour nous.

Où retrouve t’on le plus d’espèces de plantes endémiques?
Dans les chaînes de montagne de Toros, Amanos, dans le sud est des Toros, dans le sud de Van, les montagnes de Cilo, dans les chaînes de montagnes de Kaçkar et en anatolie centrale autour du lac de sel.

Pourquoi plus spécifiquement dans les montagnes?
Les conditions dans les montagnes sont extrêmes. Dans ces conditions difficiles les plantes essayent de survivre. Elles se développent d’une façon singulière et deviennent propres à la région.

Iris iberica

Combien il y a-t-il de plantes endémiques au jardin NGBB?
Il y en a 181.

Quand a-t-on découvert la fleur Ak navruz que je viens de photographier?
En 2010 on a vu les premiers exemples dans le village de Kadirli à Osmaniye. On en a prélevé quelques unes pour l’herbarium, pour la recherche. Et les autres, pour les cultiver dans notre jardin.

Depuis quand travaillez-vous pour le jardin ? Vous étiez dans quelle université avant?
J’étais à Hacettepe. Ensuite j’ai travaillé à l’Université İzzet Baysal à Abant. Pour pouvoir travailler dans le jardin NGGB j’ai demandé ma retraite anticipée. Je travaille dans ce jardin depuis 2001.

Comment avez-vous rencontré monsieur Nihat Gökyiğit?
Dans les années 90, j’ai commencé à travailler avec  Hayrettin Karaca. C’est lui qui m’a présenté à Mr Nihat Gökyiğit.  En 1982, Mr Nihat Gökyiğit voulait faire un parc à la mémoire de sa femme Nezahat. Les travaux ont commencé en 1995. Mr Hayrettin Karaca a proposé que je le gère à Mr Nihat Gökyiğit.

Cela doit être difficile de créer un parc depuis un espace vide?
On avait déjà commencé à travailler et à améliorer la terre. Sur une surface de 38 hectares on avait planté 50 mille arbres et des buissons. Ils continuent de grandir. Il fallait bien commencer quelque part. Nous avons commencé les travaux pour en faire un jardin botanique. On a créé un jardin des roches, une piscine, un jardin des plantes à bulbes. C’est à partir de l’année 2003 que nous avons réellement pu commencer à le nommer « jardin botanique ».

Est-ce-que vous cherchez les plantes sauvages directement dans la nature ? Comment vivent-elles ensuite dans le jardin?
On ne peut pas savoir à l’avance si elles vont pouvoir survivre. Il faut essayer. Nous faisons des essais et des projections. Certaines vivent parfaitement dans ce nouvel environnement, d’autres non.

Avez-vous la main verte ? Etes-vous un bon jardinier?
Moi je ne suis ni un bon jardinier, ni j’ai la main verte. Je suis avant tout un homme scientifique et je travaille sur le système des plantes. Je les regarde avec un œil scientifique, je les évalue et les classe en me concentrant sur leur nature et des indices.

J’attendais une réponse plus « romantique » (rires)
Un photographe se concentre sur la composition. Il regarde les plantes pour pouvoir mieux les saisir. Moi, je regarde les feuilles, le genre, les fleurs. Le jardinier regarde les plantes pour pouvoir comprendre si elles vont tenir ou non. C’est vrai que quelques personnes qui ont une bonne expérience de la culture des plantes développent des gestes instinctifs face aux plantes. En regardant, ils comprennent ce qu’ils veulent. Ils sont plus capables que les autres.

Quelle est la plus grande valeur ajoutée de ce jardin pour les travaux de botanique menés en Turquie?
Notre objectif c’est de transmettre des informations sur les plantes au peuple. Notre plus grande mission c’est cela. Je peux très facilement dire que ce jardin botanique est le meilleur jardin botanique des Balkans et du Moyen Orient.

Comment vous trouvez le support financier?
Le jardin NGBB est une initiative de la fondation Ali Nihat Gökyiğit.

3 Mart 2013 Pazar

Video sanatının deneysel Dada Sinema ile ilişkisi ve tarihsel gelişimini ele alan bir etkinlik ilk kez gerçekleştiriliyor...






Bahariye'deki Asfalt Sanat Galerisi, 5 Mart - 5 Nisan tarihleri arasında, günümüz video sanatına öncülük eden Dada Sinema'dan ilk deneysel filmler gösterimi ve bu döneme odaklanan söyleşiler sunuyor.

Film kamerası icat edildiğinden beri hareketli görüntüler her zaman sanatçıların ilgisini çekmiştir. Hareketli görüntünün sanatçıları neden bu kadar çok etkilediği birçok şekilde anlatılabilir. Ortak olan nokta, sanatçının içinde yaşadığı dönemin popüler kültür aracı sinema, televizyon ve video teknolojisine verdiği karşılıktır. Teknik gelişmeler ve yeni araçlar, sanatçının içinde bulunduğu özellikli sanat çevresini kırarak sanatı popüler kültüre yaklaştırmasını sağlamış; gerçek hayatın sosyal ve politik meselelerine daha yakından bakmasına vesile olmuştur.

Günümüzde en güçlü evrensel iletişim ve sanat mecralarından biri dijital videodur. 20. yüzyılın başlarında hareketli görüntünün sanat alanında kullanılmasıyla başlayan video sanatının deneysel Dada Sinema ile ilişkisi ve tarihsel gelişimini ele alan bu etkinlik, bu bağlamda gündeme getirilmesi ile bir ilk niteliği taşımaktadır.
Açılış 5 Mart Salı saat 18.00'dedir.
Filmler 5 Mart - 5 Nisan arasında her gün (pazar ve pazartesi hariç) sürekli olarak dönecektir.
Marcel Duchamp, Anemic Cinema, 1926

Film Gösterimleri:
Hans Richter “Rhytm 21” (1921), “Rhytm 23” (1923)
Marcel Duchamp “Anemic Cinema” (1926)
Viking Eggeling “Symphonie Diagonale” (1924)
Man Ray “Le Retour à la Raison” (1924), “l’Etoile de Mer” (1928)
Fernand Leger “Ballet Méchanique” (1924)
Walter Ruttmann “Lichtspiel: Opus II” (1923), “Lichtspiel: Opus III" (1924)


Söyleşiler:
Dada Sinema
9 Mart Cumartesi, 14.30 - 16.30 konuşmacı: Akif Ergüleç
Sinemanın başlangıç dönemi modern sanat akımları ve ilk deneysel filmler. ekspresyonist, fütürist, sürrealist ve Dada Sinema. Hans Richter, Fernand Lege, Marcel Duchamp, Vertov, Walter Rutman, Bunuel gibi sanatçıların seçilmiş filmlerinin analizi.


Avandgard Sinema
16 Mart Cumartesi, 14.30 - 16.30 konuşmacı: Akif Ergüleç
Savaş sonrası Avrupa ve Amerikan deneysel sineması. Jean Epstein, Peter Kubelka, Stan Brakhage, Jonas Mekas, Andy Warhol gibi sanatçıların seçilmiş örnek filmlerinin analizi. Deneysel sinema fikirlerinin Kubrick, Hitchcock, Godard filmlerine etkisi.

Yeni Medya Sanatı ve Video-art
23 Mart Cumartesi, 14.30 - 16.30 konuşmacı: Derya Yücel
Endüstriyel ve mekanik üretim biçimlerinden, dijital teknolojilerin olanaklarına: sanat alanında teknolojinin kullanımı, yeni medya sanat pratikleri ve sanatsal bir dil olarak video-art.