16 Eylül 2013 Pazartesi

İstanbul'dan Avustralyalı bir müzisyen geçti... Aylin Eser'in sesini mutlaka dinlemelisiniz...


Dinlemek için fotoğrafı tıklayınız
Aylin Eser'i Lokomotif Kültür ve Sanat Derneği'nin geçen seneki sokak şenliğine katılanlar hatırlar. Nefis bir konser vermişti.. Avustralyalı güzel müzisyen ile dostluğumuz İstanbul'da başladı. Melbourne'da devam eder mi? İnşallah. Onu dinlemek yaşam sevinci veriyor insana. Sesi güzel, kendi güzel sanatçıyla röportajımızı okumadan önce fotoğrafını tıklayıp sesini dinleyin hele... 

Müzik nasıl girdi hayatına?
Müzik her zaman hayatımda vardı. Daha annemin karnındayken hem Türk hem Batı müzikleri dinletilmis bana... Babamın, babaannemin ve amcamın da çok güzel sesleri vardır. Biz ne zaman biraraya gelsek hep bir Türk Sanat Müziği faslı olur evimizde. Bu nedenle müzik adeta damarlarıma işlemiş. Hatta müziksiz bir gün geçirdiğimi hatırlamıyorum.. 

Hangi tür parçalar seçiyorsun söylemek için? Genellikle indie pop tarzında... Blues, jazz, Türk Sanat Müziği ve pop söylemekten de çok zevk alıyorum. 

Sadece şarkı söylemiyorsun bildiğim kadarıyla.. Beste yapıyor musun? 
Ben Avustralyalı kompozitör ve müzisyen Will Larsen ile çalısıyorum. Kendisi Aria odülü kazanmış başarılı bir müzisyen. Aria ödülü, Amerika'nın Grammy ödülü ile eşdeğerde bir Avustralya müzik ödülüdür. 2009 sonunda tanıştık Will ile... O zamandan beri beraber calışıyoruz. Will müziği yazıyor ve kayıtlarımızdaki bütün enstrümanları çalıyor, ben ise söz yazıyorum ve söylüyorum. Şarkılarımız indie pop tarzındadır. Aylin Eser hem benim, hem de grubumuzun ismidir.

Şarkı sözlerin de var... Neler anlatıyor genelde?
Şarkı sözlerim hayattaki deneyimlerim ve felsefelerim ile ilgilidir. Konu aşk da olsa, hayat da olsa mutlaka kendi yaşamımdan oluyor. Söz yazıp o sözleri şarkı olarak ifade edebilmek beni çok mutlu ediyor. Yazdığım sözlere, şarkı söylerken hissettiğim duyguları katabilmek beni özgür ve mutlu hissettiriyor..

Menejerin var mı? Nasıl bir işbirliğiniz var?
Resmi bir menejerim yok şu an. Ama Will o işleri de üstlendi şimdilik. Çok rahat ve keyifli bir isbirliöimiz var. Bizi ve hedeflerimizi anlayan iyi bir menejer bulana kadar böyle devam ettirmeyi düşünüyoruz.

Yeni bir albüm çalışman olacak mı?
Evet. 2014 ortası gibi Itunes'de bir albüm çıkartmayı düşünüyoruz. Şu an 4 şarkılık EP'imizi bulabilirsiniz Itunes'de. Albüm çalışmalari iyi gidiyor. Will ile yazdığımız şarkılar 30'u buldu. Şarkımız var. Onlar üzerinde son çalışmaları yapıp albüm için seçim yapmamız gerekiyor. Bu seçim süreci en zor süreç olacak. Birbirine en uyumlu şarkıları bulup albüme koymak istiyoruz. Her şarkının bir anısı veya bizde uyandırdığı özel bir duygusu oldugu icin secim sureci zor olabilir.

Kliplerin çok tıklanmış.. Ufukta bir konser görünüyor mu?
Evet.. 2014 de konserler ve sene sonuna doğru bir tur düşünüyoruz. Konserlere ilk etapta Melbourne'de başlayıp oradan Amerika'ya ve Avrupa'ya açılmak hedefimiz.

İstanbul'da tanıştık seninle.. Şimdi gidiryorsun... Nerede yaşamaya karar verdin?
Ben Melbourne, Avustralya'da doğup büyüdüm. Hayatımın çoğunu orada geçirdim. 2010'da bir Istanbul macerası yaşama isteği doğdu içimde ve Haziran'da İstanbul'a taşındım. İstanbul'u tanıdım ve çok ama çok sevdim. Melbourne'a geri taşınma kararım bu sevginin azaldığına işaret değil. Sadece şu anki hayatımın akışı bunu gerektiriyor. Daha faydalı olacak.

Melbourne-İstanbul kıyaslaması yapabilir misin?
Melbourne ve İstanbul bence siyah ve beyaz kadar zıt şehirler. Melbourne'de büyük şehir olmasına rağmen, daha sakin ve düzenli bir yaşam var. İstanbul ise hareket ve kaos dolu.  Melbourne İstanbul'a göre çok genc bir şehir. Avustralya'nın 1770'lerde keşfedildiği söyleniyor İngilizler tarafindan..  İstanbul ise çok daha eski bir tarihe sahip. Bu kesinlikle hissediliyor İstanbul'un sokaklarında gezinirken..


Dinlemek için fotoğrafı tıklayın
İstanbul'u 5 duyunla tanımlamanı istesem?
İstanbul'a bakmak ve gerçekten bütün farkındalığınla görmek dünyanın en güzel bakışından biridir bence. İstanbul'u duymak en güzel Orhan Veli'nin "İstanbul'u Dinliyorum" şiirinde anlatılmış. İstanbul'u duymak bu şiir gibi..
Sahilde balık ekmek veya Boğaz manzarasıyla midye dolması yemektir herhalde. İstanbul'u tatmak onu her haliyle, her mevsimiyle doyasıya yaşamaktır. Fırından geçerken taze ekmek kokusudur İstanbul'u koklamak. İstanbul'u hissetmek baharda Moda Burnu'nda oturup rüzgarın tenini okşadığını hissetmektir.

İstanbul için bir hayal projen var mı?
Benim bir çok hayal projem var. İstanbul'da konserler verip kendi müziğimi tanıtmak, gelecekte bir Türk Sanat Müziği konseri vermek hayallerimin arasında.. 

Mutluluk ve sanat ilişkisi hakkında neler söyleyebilirsin?
Sanat mutluluktur zaten. İlişkileri yok. Çünkü ikisi aynı şey. İnsan yaratıcılığını kullandığı zaman zaten mutludur diye düşünüyorum. Hüzün dolu olsa bile, onu yaratıcılığıyla sanata dökmek o hüznün içerisinde mutluluktur. 

An Australian musician passed through Istanbul... You must have a listen to the voice of Aylin Eser..


Those of you who visited last year's Lokomotif street festival will remember Aylin Eser. She held a stunning concert. The beautiful Australian musician and I became friends in Istanbul. Will it continue in Melbourne? I hope so. Listening to her gives a person a sense of joy for living. Before reading the interview about the beautiful singer with the gorgeous voice click on her photo and have a listen yourself.. 

How did music enter your life? Music has always been a part of my life. Even while I was still in her tummy my mother had me listening to both Turkish and Western music. Also, my grandmother, father and uncle have beautiful voices. Whenever the family gets together we always include a singing session comprising of classical Turkish songs. These are some of the reasons why music has penetrated deep within my veins. I don't ever remember spending a whole day without music.

What type of songs do you choose to sing? 
The songs i choose to sing are generally in the style of indie pop. However i also enjoy singing songs from genres such as blues, jazz, Turkish classical and pop.

From my understanding you don't just sing.. Do you write songs also?
I work together with Australian composer and musician Will Larsen. He is a successful, Aria award winning musician. The Aria is the Australian equivalent of an American Grammy award. Will and I met at the end of 2009 and we have been working together ever since. Will writes the songs and plays all the instruments on the recordings whereas I write the lyrics and sing. Our songs are of the indie pop genre. Aylin Eser is my name as well as the name of our band.

What is the main theme of your lyrics? What do they express? 
My lyrics are generally about my own life experiences and philosophies. Whether they be about love or life, there is always a contribution from my own life somewhere in the lyrics. To be able to write lyrics and then be able to express them through singing makes me very happy. It makes me feel free and pleased to be able to add the emotions I am feeling to the lyrics I write as I sing.


Aylin'in sesinden bir Jason Mraz şarkısı dinlemek için fotoğrafı tıklayın..
Are you planning to work on an album?
Yes. In mid 2014 we plan on releasing an album on iTunes. We currently have a 4 song EP available on iTunes. Our album work is going well. We currently have 30 songs that Will and I have written together. Once we tie up the loose ends with those we need to choose which songs we want on the album. This will probably be the most difficult part of the process because we want to choose the most compatible songs for the album. Each song has a memory or a special emotion that it awakens therefore choosing could be a difficult process.

Do you have a manager? What kind of work relationship do you have?
I don't have a formal manager at the moment so for the time being Will has taken over in that department. We have a very comfortable and pleasant working relationship. Until we find a good manager that understands us and our goals we plan to continue working in this manner.

You have a high number of hits on your songs.. Are there any upcoming concerts?
Yes we plan on holding some gigs next year as well as a tour towards the end of 2014. We are planning on playing some gigs in Melbourne and then aim to move on to The States and Europe.

We met with you in Istanbul.. Now you are leaving.. Where are you planning to live?
I was born and raised in Melbourne, Australia. I have spent most of my life there. In 2010 a voice inside me pushed me towards having an Istanbul adventure so in June of that year i moved to Istanbul. I got to know Istanbul and fell in love with it. My decision to move back to Australia is not a sign that this love i feel for Istanbul has lessened. It appears however that this decision would be more beneficial for the current flow of my life.

How would you compare Melbourne to Istanbul?
Melbourne and Istanbul are as opposite to one another as black is to white. Even though Melbourne is a big city also it is more quiet and organised. Istanbul on the other hand is full of action and chaos. Melbourne is a very young city compared to Istanbul. Australia was formally discovered by the English in 1770. Istanbul has a much older history and you can definitely feel this as you roam through its streets.

What would you say if i asked you to describe Istanbul with your 5 senses?
Sight: To see Istanbul and really glance at it with full awareness is in my opinion one of the most beautiful glances you could give to this world.
Hearing: I think that listening to Istanbul has been best described by Turkish poet Orhan Veli in his poem 'I am listening to Istanbul'. I think to hear Istanbul is exactly what is described in this poem.
Taste: To eat a fish bread roll or stuffed mussels with a view of the Bosphorus is to taste Istanbul in my opinion. Also to live Istanbul fully, in any state and every season, is to taste Istanbul.
Smell: The smell of fresh bread as you pass by the bakery is to smell Istanbul.
Touch: To feel Istanbul is to sit at the Moda peak in Spring or Autumn and feel the wind caress your skin.

Do you have any dream projects regarding Istanbul?
I have lots of dream projects. Holding concerts, introducing my music, as well as holding a classical Turkish music concert are all among my future dreams regarding Istanbul.

What would you say about the relationship between the arts and happiness?
The arts are happiness. They don't have a relationship because they are the one and the same. I believe that when a person uses their creativity they are already happy. Even if they are full of sadness as they use their creativity to express through art, i believe that in that moment they create happiness within their sadness.

15 Eylül 2013 Pazar

ArtInternational Fuarı'nın sanat yönetmeni Stéphane Ackermann: “İstanbul, sanat alanında gelişime açık, beni heyecanlandıran bir şehir.”

İstanbul,  16 - 18 Eylül arasında Haliç Kongre Merkezi’nde yeni bir sanat fuarına ev sahipliği yapıyor: "ArtInternational". İnterteks Türkiye ve İtalyan Fiera Milano şirketlerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen  fuarın sanat yönetmeni Stéphane Ackermann sorularıma cevap verdi:

Biyografi ve kariyerinizle başlayabilir miyiz?
Sanat benim için çocukluğumdan  beri  hep bir tutkuydu. Sonunda mesleğimin  ve kariyerimin bir parçası haline geldi. Paris'te sanat galerilerinde çalışmaya başladım, daha sonra da  uzun yıllar Paris Çağdaş Sanat Müzesi'nde görev yaptım.

Ne zamandan beri İstanbul'da yaşıyorsunuz, neden bu şehire yerleşmeyi tercih ettiniz?
2009 yılında İstanbul'a taşındım. Ama 1995’ten beri sanat ortamındaki girişimlerim için  sık sık bu şehre gelip gidiyordum. İstanbul beni heyecanlandıran ve sanat alanında gelişmekte olan bir şehir. Kültür projelerinde, sanat fuarlarında curator ve sanat yönetmeni olarak yer aldım. Birçok koleksiyonere sanat danışmanlığı yaptım. Sektöre daha çok yatırım yapabilmek için de buraya taşınmaya karar verdim.


İstanbul'daki favori yerleriniz nereleri?
Kışın Büyükada.

İstanbul'u beş duyunuz ile tanımlamanızı istesem?  Tat, işitme, koku, görme, dokunma…
Tat patlıcan. Koku bugünlerde ne yazık ki gaz. Ses kışın sis düdükleri..  Dokunuş berberim Recep,  görüntü ise penceremden seyrettiğim Haliç’in cömertçe renk değiştiren suları…

İstanbul için bir hayal projeniz var mı?

İstanbul için bir hayal projenizin olması mümkün değil.  Bu şehir kendi hayallerine kendi karar veriyor gibi geliyor bana. İstanbul  kaprisli bir sevgili gibi..

ArtInternational’ın diğer sanat fuarlarından farkı ne olacak?
En önemli fark, uluslararası bir seçici kurulun olmasıdır. Bu da sergilenecek sanat eserlerinin belli bir kalitesi olacağını anlamına gelmektedir. Mimar Erhan Patat ile çalışıyoruz.  Uzun süre Zaha Hadid ile işbirliği yapmış biri.. Sanat fuarımıza mimari açıdan yeni bir boyut kazandıracak. Bunun dışında, ArtInternational’ın çok çeşitli sanat kuruluşu ile çok iyi ilişkileri var.  Türkiye'den ve yurt dışından koleksiyoner fuara büyük destek veriyor. Bu da uluslararası sanat arenası anlamında İstanbul için büyük avantaj.  Fuar ziyaretçileri sanat profesyonelleri ile önemli görüşmeler yapabilecekler.  İstanbul'da yüksek standartlarda ve uluslararası beklentilere cevap verebilecek büyük bir sanat fuarını titizlikle organize ediyoruz.

ArtInternational, İstanbullulara tam olarak ne yenilik sunacak?
Sanat etkinlikleri ve talk show’ların yanısıra,  Özkan Cangüven ve Başak Şenova tarafından organize edilen  «kar amacı gütmeyen kuruluşlar»  bölümü fuarın yeniliklerinden..

Etkinlik programı nedir?
Etkinlik küratörü Başak Şenova. Programı o hazırladı. Örneğin, David Claerbout’un bir tiyatroda çektiği son filminin ilk gösterimi  var. Nasan Tur’un son eserinin enstallasyonu oditoryumlardan birinde görülebilecek. Tal Isaac Hadad “Piano Constraints” adını verdiği yeni performans serisini büyük bir piano ile sunacak.  Wilhem Latchoumia bu yeni eseri çalacak. Çok nitelikli birçok etkinlik ve sanatçı öngörüldü.

Neden fuarda bu kadar az Türk sanatçı var?
Seçim Komitesi çok katı ve müşterek  vizyona sahip üyelerden oluşuyor.  Özgür ve bağımsız olarak gönderilen tüm dosyaları incelediler, tartıştılar ve seçimlerini yaptılar.

Fuarın “kar amacı gütmeyen” bir bölümü de olacak galiba? Bilgi verebilir misiniz?
Evet, Özkan Cangüven bu bölümün küratörü.. Katılan gruplar, Collectorspace, Protocinema, Apartman Projesi, 49A, A-bilinen, 5533, Sigara Sahne Pasaj, Mest, Recollective, Polistar Nokta ...


Türkiye'de büyümekte olan sanat piyasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye bir dönüm noktasında. Estetik ve yaşam tarzı açısından  bir tercih yapılmalıdır.  Bir yanda gelenekler, Osmanlı kültürel mirası, öbür yanda çağdaş sanatın dünya diline ait standartlar, medya ve sorgulamalar.. Yaşayan Türk sanatçılarının önemli  başarıları şüphe götürmez. İstanbul ve Ankara'da iyi tanınıyorlar.  Modern bir sanatsal dışavurum, bilimsel ve sanatsal bakış açıları var.

Türk çağdaş sanat pazarı, coğrafi ve kavramsal açıdan en çabuk gelişme ve büyüme gösterenler arasında oluşuyla daha da ilginçleşiyor.  

Türk çağdaş sanat için pazar (kavramı ve coğrafya) en hızlı kalkınma ve büyüme bilenler biri olduğunu biliyorum bu ana kavramalarla daha ilginç hale gelir.

İstanbul'un çağdaş sanat için yeni bir nokta olduğunu düşünüyor musunuz?
İstanbul'da,  çağdaş sanat uygulamalarındaki  gelişme biçimleri ne olursa olsun tüm kartların oyuna açık olduğunu ve oynanabileceğini düşünüyorum. Genel olarak, sürekli evrim ve sorgulama ile estetik muhakemenin giderek netleştiğini söyleyebilirim. Çağdaş sanat uygulamalarının gelişen arayışlarına, etnik köken ya da medyatik model ve anlatım mirasından  bağımsız özgürleşmesine paralel olarak son zamanlarda yeni koleksiyoner dalgaları oluşuyor.

Yerel projelere katılan ve son gelişmeleri keşfeden  uluslararası  yerli ve yabancı birçok sanatçının,  müze ve bienal gibi kurumların ön saflarındaki küratörlerin katkısı ile İstanbullu çağdaş sanat sahnesi giderek dünyaya ve özellikle Avrupa’ya açılıyor.

İstanbul çağdaş sanat sektörününkinden daha büyük bir imaja sahip. Model ve fikir çatışmalarını yönlendiren bir imaja… Bu vizyon bireyleri ve kurumları bakışlarını ülkeden dışarıya doğru yöneltmeye davet ediyor.   Tüm unsur ve aktörlerler uygun ve aktif, irade gerçek olduğuna gore oyunu oynamak gerek.

Türkiye'de çağdaş sanat yatırımcılarına ne önerirsiniz?
Sadece Türkiye'de değil.. sanat bir yatırım aracı olarak kabul edildiğine gore  özellikle koleksiyonerlerin  "gözleri ve kalpleri" ile yatırım yapmaları gerektiğini düşünüyorum.  Bir  eseri  satın alırken kişisel seçimleri  rol oynamalıdır.

Artİnternational, şiddet, islami tutuculuk, sansür ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı gelen eserler sunacak mı? Fuar Gezi’de doğan direnci destekliyor mu?
Özel bir destek sunduğu söylenemez. Tüm galeri ve katılımcı sanatçılar istediklerini ifade etmekte özgürler.  Galerilerin sunduğu eserler  sosyoloji, siyaset , ekonomi ve eleştiriye değebilir.  Biz buna karışmıyoruz. Biz katılımcılara bir ortam önerdik.  Bizim sorumluluğumuz ve önceliklerimiz arasında galerilerilerin sunacaklarını belirlemek yok. Galeri olarak kendi stratejilerini sergiledikleri koleksiyon ve temaları belirliyor.  Galeriler seçimlerini sanatçılarıyla birlikte belirliyorlar. Bazı galeriler daha politik çalışmalar sunarken bazıları  estetik boyutuyla öne çıkıyor...  Biz bu fikirlerin öğrenilebilmesi , alışverişi, dolaşımı  için uygun platform ve ortamı sunuyoruz.  Fuar,  galerilerin bakış açısı çeşitliliğini yansıtabilme ve özgün konularına odaklanabilme zenginliğini sunuyor. 

6 Eylül 2013 Cuma

İstanbul'da Mimar Sinan Şaheseri: SÜLEYMANİYE CAMİİ


Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir,
Onu en çolpa herifler de emin ol becerir.
Sade sen gösteriver 'işte budur kubbe' diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.
Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman,
Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.


Mehmet Akif Ersoy 

Süleymaniye Camii başka nasıl anlatılır ki!

   Osmanlı İmparatorluğu'nun cihana nam saldığı, islam sancağının kıtalara yayıldığı, imparatorluğun en ihtişamlı yıllarında Kanuni Sultan Süleyman bu ihtişama yaraşır bir cami arzu eder. Tarih kitaplarından araştırdığıma göre aslında düşündüğü bu yapıt günümüzde Şehzade Camii olarak bildiğimiz camidir. Ancak çok sevdiği Şehzadesi, Hürrem'in göz bebeği Şehzade Mehmet ölünce camiyi onun adına tamamlatır. Ancak içindeki bu özlem dinmiş değildir adına yaraşır, İslam dünyasının güçlü şehri İstanbul'a yaraşır bir cami istemektedir. İşte tam bu zamanlarda 1550

yıllarında bir rüya görür. Rüyasında  Allah Resulü'nu görür ve Süleyman'a camiyi nereye yapacağını, kaç kubbeli olacağını, mihrab, minare nasıl olacak her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatır. Heyacan içinde salavat-ı şerifler getirerek, ağlayarak uyanan Süleyman hemen mimar başının yanına çağırılmasını emreder. Mimar Sinan çok geçmeden yanına gelir. Kanuni gördüğü rüyayı anlatır ve bugünkü Süleymaniye semtine gelinir. Ancak Kanuni bazı ayrıntıları unutmuştur unuttuğu o ayrıntıları Mimar Sinan "Padişahım şurası şöyle olsun mu?" sözleriyle tamamlar. Kanuni şaşırır "Mimar Başı haberli gibisin"  Mimar Sinan: "Sultanım, siz Hz. Peygamber ile yürürken ben hemen arkanızdaydım" der. Mimar başı Sinan fermanın Sultanı aştığının farkındadır ve hemen işe koyulur.

 Süleymaniye Camii'nin gösterildiği tepe ise İstanbul'un yedi tepesinden dördüncüsüdür ve burada dört rakamıyla ilgili ilk sır değildir. Ancak oldukça sivri olan tepe Süleymaniye Külliyesi'ni alacak kadar geniş bir düzlüğü sahip değildir. Mimar Sinan bu sorunu  taraçalandırma yaparak aşar. Her ne kadar o semtin adının Süleymaniye olması Kanuni'nin semte olan yatırımları olsa da efsanelere göre Hz. Süleyman'ın da eşi Şemsiye için burada bir saray yaptırdığı da rivayet edilir. İmaretlerin yapılması için devası bir bütçe gerekmektedir hemen vakıf kurulmuştur. Evliya Çelebi anlattığına göre Süleymaniye için nerde usta, zanaatkar var hepsi toplanmış ayrıca esir ve askerlerde vardır. inşasında 2000-3000 işçi çalıştığı söylenir. Caminin temeli törenlerle, hatimlerle başlamış ve dönemin en önemli din adamı
Şeyhülislam Ebussud Efendi'nin ilk taşı temele koymasıyla inşaat başlamış. Evliya Çelebi caminin temelinin 3 yılda atıldığını ve daha sonra bir yıl beklendiğini söyler. Burada Mimar Sinan dehasını döktürmüştür çünkü temel üzerine yapıyı hemen dikmeyerek temelin oturmasını beklemiştir. Temel, içinde insanın rahatlıkla yürüyeceği ızgara sistemi halinde caminin her yerine su taksim edebilecek haznelere ulaşır. Orta kısımda bu yollara açılan ahşap kapaklı menfezler ısıtma ve soğutma sistemidir aynı zamanda. Yapımından beri onlarca deprem görmesine rağmen hiçbir
hasar almaması da bu sağlam temelin bir kanıtıdır. Caminin uzun yıllar kendisinin gözükmemesi ise İran Şahı'na fırsat doğurmuştur. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre İran Şahı sandıklar dolusu mücevheri saraya gönderir ve üzerinde bir mektup "Duydum ki camiyi yaptıracak paranız yokmuş alın bu mecevherleri camiyi bitirin" iki ülke arasındaki islam otoriterliğini alma savaşı burada bir güç gösterisine dönüşmüştür. Kanuni ise vakıfa bağışlanan bu mücevherleri geri gönderemez çünkü onun değil vakfın malıdır. Mecevherleri Mimar Sinan'a teslim eder ve "un ufak yapın inşatta kullanın" der. Toz haline getirilen mücevherler o an yapımına başlanan minarelerin birinin harcına karıştırılır. İşte o minare "Cevahir Minare" diye bilinir. Evliya Çelebi "ne zaman güneş çıksa Cevahir Minare parlar" der. Ancak hangi minaredir bilinmez. Cami iki kareye yakın plan içerisinde birine avlu diğerine cami olacak şekilde yapılmıştır. Cami kubbesi zeminden kubbe üzengisine 45 arşın, kubbe alemine ise 66 arşındır. Bu ebced hesabına göre 45 Adem 66 ise Allah lafsını telafuz eder. Kabeye yakın olan minareler arası 92 arşın ki bu da Muhammet ismini ifade eder. 
   Kubbeye bakacak olursak 32 penceresi vardır ki Mimar Sinan gün ışığı bu camlardan girdiğinde oluşan görüntüyü Azrail as kanatlarına benzetir. Kubbe çok derin anlamlar ifade eder bunlardan ilki "vahdette kesret kesrette vahdet" yani Tek olan Allah'a varıp ondan teferruata dönüşü sembolize eder. Kubbe okunan Kuran- kerimleri ve duaları müminlere aksettirme görevindedir. Allah Resulunu'nun yüce Mevladan aldığı emirleri ümmetine tebliğ etmesini temsil eder. Ancak bütün bunların anlaşılması için iyi bir akustiğe ihtiyaç vardır. Bu noktada Mimar Sinan dehası
orataya çıkar ve kubbenin içine ve köşelerine ağzı içe dönük küpler yerleştirir ve ses dalgalarının geri gönderilmesi muhteşem bir nizam içerisinde gerçekleşir. Mimar Sinan bu noktada çok hassas davranır bu ince akustiği cami ortasına koyduğu nargile fokurtu sesiyle ayarlamaya çalışır ve kubbe çevresine yerleştirdiği işçilerde borular yoluyla bu sesi dinler. Yeri gelir bazı yerleri yıktırıp yeniden yapar Mimar Sinan ancak bu durum dedikodulara da sebebiyet verir. Kanuni'ye Mimar Sinan camiyi yapmaz keyif sürer derler. Kanuni de bir hışımla çıkar cami inşatına gelir. söylenildiği gibi Mimar Sinan caminin ortasına nargile içer gibi söylentiler yayarlar. Kanuni bu duruma karşı sert çıkar ve bir ikindi vakti teftişe gider ancak işin aslını anlaması uzun sürmez Mimar Başını affeder. Nargilenin içinde tömbeki olmadığı ve sadece su olduğu görülür. Kubbeyi ve camiyi süsleyen hüsni hatlar ise Ahmet Karahisarı ve öğrencesi Hasan Çelebi'ye aittir. Renkli camlar ise dönemin başka kıymetli sanatkarı Sarhoş ibrahim' e aittir.
  Mimar sinan eseri  Tezkiretü'l Bünyan'da derki  "Süleymaniye kubbesini dört yekpare sütuna taşıttım. Bunları: Kırmızı granit yekpare olan bu taşları Sinan: İskenderiye(Mısır), Baelbek-Lübnan(Fenike) Kız Taşı, Topkapı Sarayı'ndan getirttim." der. Burada Roma, Fenike ve Mısır medeniyetlerine boy gösterisi yaptığı söylenir. Ayrıca bu dört yek pare taşıda  dört halifeye benzetir ve şu meşhur mısraları dökmüştür buraya
Oldu Kabe bu
         Cami-i Mevcan
Cihar-yar oldu
      Bu dört sütun
 Sinan bu yapıyı yaparken işin ehli insanların yanı sıra en iyi malzemeyi de kullanmıştır. Ak mermeleri Marmara Adası'ndan, yeşil mermerleri Arabistan'dan, Çinileri İzmit'ten getirtmiştir. Bunun yanı sıra Bizans'dan kalma çok sayıda harabeden de sütun, mermer kullanılmıştır. Cami avlusu 28 revak kubbeli sutundan oluşuyor. Avlu ortsında dikdörtgen mermer bir şadırvan yer alıyor. Üç kapıdan girilen avlunun Kuzey yönündeki kapısı oldukça anıtsaldır. Bu kapı Süleymaniye Camii'nin ihtişamının bir göstergesidir.
Dört minaresi vardır. Kubbeye yakın olanlar daha uzun ve üç şerefelidir. Uzak olan ikisi ise daha kısa ve iki şerefelidir. Bu görüntü camiye piremidel bir hava vermiştir. Ayrıca dört minare olması Kanuni'in İstanbul fethinden sonra 4. sultan olması 10 şerefeli olması Osmanlı'nın 10. padişahı olmasını işaret eder.
 Caminin güney tarafında ise Kanuni ve çok sevdiği eşi Hürrem'in türbeleri bulunur. 
Mimar Sinan Süleymaniye Camii çok ince ayrıntısına kadar düşünmüştür. Kandillerin arasına Afrika'dan getirilen yaklaşık 300 adet devekuşu yumurtası koymuştur. Bunun sırrı ise kandil aralarına örümceğin ağ yapmamasıdır. Evliya Çelebi Süleymaniye Camii'de 20 bin kandil olduğunu söyler o kadar kandil var mıdır bilinmez ama bu kandillerin isi nereye gider. Ahmet Karahisarı'nın gözünün ferini alan o hat harikalarına sinmez mi? Mimar Sinan yine dehasını konuşturur ve içerde öyle bir hava sirkülasyonu sağlar ki bu isler is
odası denilen ve tam kıbleye bakan kapının üzerinde üç kemerli bir kısım vardır burada dört adet menfez vardır buradan girerek odada toplanır. Zamanla bu odanın duvarları zift, katran bağlamış gibi olur. Sonra bu tabaka duvarlardan kazınır ve çeşitli işlemlerden geçtikten sonra dünyanın en iyi mürekkebi denilen mürekkeb elde edilir. Bu mürekkeble ise Kuran- Kerimler yazılmıştır. Koca Sinan'ın dehasına şaşmamak elde değil günümüzde camiler klimalarla içeriyi
serinletemzken Mimar Sinan aklıyla yazın serin kışın sıcak bir ortam oluşturmuştur. Öyle ki yazın kavurucu sıcağında gittiğimde içeride üşüyecek kadar serinlik kışın ise terleyecek kadar bir sıcak ortamı vardır.
  Mimar Sinan kılı kırk yararak yapmaya çalıştığı Süleymaniye Camii başlangıcından yedi yıl geçtikten sonra hala tamamlanamaz ve dedikoducu kesim tekrar iş başına geçer ve Kanuni'ye Sinan camiyi yapmaz başka işlerle oyalanır ve seni oyalar hatta kubbe çökmek üzeredir gibi iftiralar atarlar. Kanuni dayanamaz ve cami inşatını teftişe gelir. Gecikmeden duyduğu rahatsızlığı şu sözlerle dile getirir. "Neden benim camim ile ilgilenmeyip zamanını önemsiz işlerle harcarsın! Atam Sultan Mehmet Han'ın mimarı da sana örnek olarak yetmez mi?" Kanuni böylece hem adaşı hem meslektaşı olan Atik Sinan'a gönderme yapmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Fatih Camii kubbesini dilediği kadar yüksek tutmadığı için ellerini bileklerinden kestirmiştir.
Koca Sinan ise "Saadetli padişahımın devletlerinde iki ayda tamam olur inşallah" der. Kanuni bu söze pek itibar etmez ve " iki ayda tamam olmasın görüşürüz" der. Saray içinde Mimar Sinan'ın bu olaydan sonra aklını kaçırdığı, cinnet geçirdiği gibi söylentiler yayılır. Ancak büyük bir tevekkülle kendine inanan Sinan gece gündüz demeden uğraşır ve iki ayda camiyi tamamlar. Mimar Sinan eseri Tezkiretü'l Bünyan'da bu hadiseden bahseder ve Kanuni'ye burada içerlediğini söyler. Kanuni başarısından ötürü cami açma şerefini Sinan'a verir ve anahtarı Sinan'a uzatır. İslam dünyasının en görkemli eserlerini ortaya koyan Sinan öyle mütavazidir ki bu daveti affını dileyerek reddeder ve Sultanıım Ahmet Karahisarı bu muhteşem hatlar için gözlerini feda etti son hattın son harfinde gözünün feri söndü ağma kaldı bu şeref onundur der. Süleymaniye Külliyesi; cami, hamam, darül kura, darül şifa, imaret, medreseler ve türbeden oluşur. 275 çalışanı ile hizmete açılmıştır. 10 şerefeden yıllarca ezanlar okunmuştur. İslam kültürünün bir parçası
haline gelmiştir.  Mimar Sinan ustalık eserim dediği ve İstanbul'un en görkemli camisi bu şekilde hizmete girdi. Bu noktada yanlış bilinen bir şeye deyineceğim herkes bu caminin kalfalık eseri olduğunu Selimiye'nin ustalık eseri olduğunu söyler. Hayır Mimar Sinan Tezkiretü'l Bünyan'da Şehzade Cami kalfalık Süleymaniye ustalık Selimiye ise bütün birikimini ustalığının zirvesini yaptğını söyler. 
Mimar Sinan bu şaheserine bir imza atmaz ve
Kanuni'nin Türbeni buraya yapalım teklifini geri çevirir Süleymaniyenin gölgesine mütavazi bir mezarda derin uykusunu çekilir. Öyleki burası Süleymaniye Külliyesine havadan bakıldığında sağ alt köşede olduğu görülür. Tablolarda olduğu gibi Sinan en sevdiği eserine kendi imzasını bu şekil atmıştır.
 Bir mimarlık harikası olan ve İstanbul silüetnin simgesi olan Süleymaniye Camii ve Külliyesi islami dünyası için çok öenm arz eder islam biliminin, islamiyetin zirvesini temsil eder. Çünkü en büyük kubbe Ayasofya'nındır ve                                              hristiyan kesimin övündüğü bir yapıdır.
 Süleymaniye ise şimdi o eski günlerini tekrar aramakta insanların müze ziyareti değilde bir yaşam alanı içerisinde Süleymaniye'ye gelmesini bekliyor.

  Yazan ve fotoğraflar: Fevzi Telli  
 not:fotoğraflar ve yazı izin alındığı takdirde kullanılabilir.Daha fazla Süleymaniye fotoğrafları aşağıdaki albümdedir.

Süleymaniye Fotoğrafları 




 Son sözü ise Yahya Kemal'e bırakalım.


                               SÜLEYMANİYE'DE BİR BAYRAM SABAHI


Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sukünette karıştıkca karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. 
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi;
Taşımış harcını gazileri, serdarıyle,
Taşı yenmiş nice bin işcisi, mimarıyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmiş buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları.. 
Bir neferdir bu zafer mabedinin mimari.
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bügün mağrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru'yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varliğının bir yere toplandığını;
Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi! 
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i
Ne kadar saf idi siması bu mu'min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde. 
Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, cok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd'dan, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını. 
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı? 
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor? 
Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahı. 

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Le directeur artistique d' «ArtInternational» Stéphane Ackermann: "Istanbul est une ville qui m’excite et qui est en voix de développement dans le secteur de l’art."


Istanbul accueille «ArtInternational», un nouveau salon d'art les 16-18 septembre au Centre de Congrès Haliç. Les partenaires sont Interteks de Turquie et Fiera Milano d’Italie. Le directeur artistique Monsieur Stéphane Ackermann a répondu à mes questions.

Pouvons-nous commencer par votre biographie et votre parcours ?
Depuis mon enfance j’ai toujours eu une passion pour l’art qui, enfin, fait partie de ma vie professionnelle et de ma carrière. J’ai commencé à travailler dans des galeries d’art à Paris et ensuite j’ai travaillé au sein du Musée d’Art Contemporain de la ville de Paris pendant plusieurs années.

Depuis quand vivez-vous à Istanbul et pourquoi avez-vous choisi cette ville pour vous installer?
J’ai emménagé à Istanbul en 2009, mais je faisais très souvent des allers-retours depuis 1995 pour justement pouvoir m’engager beaucoup plus dans le monde de l’art ici. Istanbul est une ville qui m’excite et qui est en voix de développement dans le secteur de l’art. J’ai pris part dans des projets culturels et dans les salons d’arts en tant que curateur, directeur artistique et aussi consultant d’art pour de nombreux collectionneurs. J’ai décidé d’emménager ici pour pouvoir mieux m’investir dans le secteur.



Et si nous voulions souligner la différence entre ArtInternational et les autres salons d’art à Istanbul?
La différence la plus importante est qu'il y a un comité de sélection qui est international. Cela signifie aussi que les pièces d’art présentées sont de qualité. Nous travaillons avec un architecte appelé Erhan Patat. Il a collaboré avec Zaha Hadid depuis longtemps déjà et apportera une nouvelle dimension à notre salon de l’art d’un point de vue architectural. En dehors de cela, les relations de ArtInternational avec diverses organisations artistiques sont bonnes. Les collectionneurs de Turquie et de l'étranger donnent beaucoup de soutien au salon. C’est un plus pour la scène artistique internationale à Istanbul et les visiteurs pourront dialoguer avec les professionnels de l’art de manière intéressante. C’est un grand salon de l’art que nous organisons à Istanbul avec des normes et une rigueur correspondant aux exigences internationales.

Mais justement qu’est-ce qu’ArtInternational offre de nouveau aux Stambouliotes ?
Il y aura un programme artistique, des talks shows aussi bien qu’une section non lucrative qui sera dirigée par Özkan Cangüven et Başak Şenova apportant une nouveauté dans ce salon.

Qu’elle sera le programme des événements du salon?
Başak Şenova est le curateur de l’événement. Il a travaillé sur la programmation qui proposera par exemple une projection en avant première du dernier film de David Claerbout dans un théâtre – Une installation de la dernière œuvre de Nasan Tur dans l’un des auditoriums. Tal Isaac Hadad proposera une performance avec un grand piano et Wilhem Latcoumiantera jouera cette nouvelle pièce. Beaucoup d’événements et d’artistes de qualité sont prévus.

Pourquoi il ya t-il si peu d’artistes participants turcs?
La foire a un comité de sélection dont les membres sont très stricts avec une vision singulière. Ce comité a choisi en toute liberté et de façon indépendante les participants après avoir discuté et analysé l’ensemble des dossiers envoyés.

Il y aura donc des pavillons sans but lucratif? Pouvez-vous nous en dire plus ?
Oui, Özkan Cangüven est le curateur de cette section non-lucrative. Les groupes qui participent sont Spot, Collectorspace, Protocinema, Apartman Projesi, 49A, Un-Known, 5533, Non-Stage, Pasaj, Mest, Recollective, Polistar…

Comment voyez-vous la croissance du marché de l’art en Turquie ?
La Turquie est arrivée à un tournant. Un choix en termes d’esthétique et de style de vie est à faire avec d’un côté la tradition, l’héritage culturel ottoman, et de l’autre, les standards, les medias et les interrogations propres à l’expression de l’art contemporain à travers le monde. Il n’y a aucun doute que les artistes turcs vivants remportent un succès important et sont reconnus à Istanbul et Ankara. Leur expression artistique reste d’un point de vue scientifique et artistique moderniste. Ces lignes conceptuelles principales deviennent plus intéressantes lorsque l’on sait que le marché de l’art contemporain turc est de ceux qui connaissent le développement et la croissance des plus rapides (concept et géographie).

Pensez vous qu’Istanbul devient un nouveau spot de l’art contemporain?
A Istanbul, toutes les cartes sont à jouer et tout est ouvert quelles que soient les formes de développement de la pratique de l’art contemporain. D’un point de vue général le discernement esthétique semble se cristalliser, à la fois en évolution et questionnement constants. Une vague de nouveaux collectionneurs émerge ces derniers temps en parallèle à l’aube de la pratique de l’art contemporain qui devient plus indépendante par rapport au développement de sujets de recherches artistiques telle que l’ethnicité ou par rapport à l’héritage de modèles médiatiques et d’expression.

La scène de l’art contemporain stambouliotte s’ouvre grâce à l’apport de nombreux artistes étrangers et l’action de praticiens de l’art reconnus qui s’impliquent localement et explorent ses évolutions récentes, de nombreux artistes turcs reconnus à un niveau international ou de curateurs qui occupent les premiers rangs dans des institutions établies et évoluant sur les plateformes des musées et biennales d’art contemporain à travers le monde et spécifiquement en Europe.

Istanbul envoie une image qui est plus étendue que le secteur intime de l’art contemporain et qui touche au conflit des idées, des modèles… Ces visions invitent les individus et les institutions à se tourner du pays vers l’extérieur. Bien que tous les éléments et acteurs sont bels et bien actifs et la volonté est réelle, les jeux restent à faire.

Que proposez-vous aux investisseurs de l’art contemporain en Turquie?
Plus largement que la Turquie, comme on le sait l’art est aussi une forme d’investissement mais je crois surtout que les collectionneurs doivent investir avec « leurs yeux et leur cœur » . Il devrait toujours y avoir un choix personnel impliqué dans l’achat d’une œuvre.

ArtInternational présentera t-elle des œuvres contre la violence, le conservatisme islamique, la censure et la restriction de la liberté d’expression?Le salon supporte t-il la résistance née à Gezi ?
Il n’y a pas de soutien spécifique en ces termes. Toutes les galeries et artistes participants sont libres d’exprimer ce qu’ils souhaitent. Les œuvres que les galeries présentent dans le salon peuvent toucher à la sociologie, la politique ou l’économie, la critique, nous n’interférons pas. Nous proposons un cadre pour les participants. Ce n’est ni notre responsabilité ou notre priorité de déterminer ce que les galeries doivent présenter. Elles ont leurs propres collections et thèmes et cela concernent leur stratégie en tant que galeries. Leurs choix concernent leurs collaborations avec les artistes. Certaines galeries présentent des travaux plutôt politiques d’autres s’intéressent plutôt à l’aspect esthétique… Nous offrons une plateforme et le cadre pour la circulation de ces idées et l’opportunité d’échanges et d’apprentissage avec les rencontres qui seront faites sur place. La richesse de la foire tient justement au fait que chaque galerie représente la diversité des points de vues et se focalise sur des sujets propres.

Quels sont vos lieux préférés d’Istanbul ?
Büyükada en hiver.

Si vous deviez attribuer cinq sens à Istanbul. Comme le goût, l'ouïe, l'odeur, la vue et le toucher? 
Le goût est l’aubergine, l’odorat est malheureusement le gaz ces temps-ci, l’ouïe est la corne de brume en hiver, le toucher représente Recep mon coiffeur, et la vue est le changement abondant des couleurs de l’eau de la corne d’or que je perçois depuis ma fenêtre.

Avez-vous un projet rêvé pour Istanbul?
C’est impossible d’avoir un projet rêvé pour Istanbul. Il me semble que la ville décide elle même ses rêves.  Istanbul est comme une amoureuse capricieuse..