31 Mart 2014 Pazartesi

Yiğit Yazıcı: "Sanatçı olmak, insanın tekliğinin farkına varması ve bunu diğer insanlarla paylaşmasıdır."

İlk kez 1998'deki "Ayakkabı Dolapları" projesiyle dikkatimi çekmişti. Çalışmalarını takip etmeye başladım. Renklerinin coşkusunu, özneyi çevreden koparma tekniğini, yaşama sevinci veren tuvallerini çok sevdim. Yiğit Yazıcı olumlu, pırıl pırıl bir insan. Atölyesinde geçirdiğimiz saatlerden aşağıdaki sohbeti paylaşıyorum keyifle..

Sanat ve sanatçı tarifiniz nedir?
Sanat hala pek cevaplanamamış bir konu.. Sanatı, temelde seçmek, biraraya getirmek, kendince yorumlamak ve doğayı insanın kendi yarattığı kültüre göre yorumlaması olarak düşünüyorum. En azından benim için böyle. "Sanatçı olunmaz doğulur" lafına çok inanırım. Yetenek her ne kadar sonradan elde edilebilir birşey olsa da sanatkar ruha sahip olmak farklı bir durum. Vazgeçememek ve onsuz yaşayamamak, zoruklara karşı durabilme azmi.. İnsanın en güzel kendini anlama ve anlatma şekli..  Sanatçı olmak, insanın tekliğinin farkına varması ve bunu diğer insanlarla paylaşmasıdır.

İlham aldığınız, sevdiğiniz sanatçılar hangileri?
20. yy sanatını olduğu gibi çok severim. En çok akımın oluştuğu ve Modernizmin anlam kazandığı yıllar.
Picasso’nun sanatçı olarak izleyici karşısındaki duruşu benim için hep farklı bir önemde oldu. Soru soran kişilere verdiği açıklayıcı cevaplar ve modern sanatın ne olup ne olmadığına dair açıklamaları sanat tarihinde önemlidir..

Beslendiğiniz kaynaklar neler?
Hayatımız, dünya üzerine düşünceler, doğanın mucizevi güzelliği beni besler.  Hisler ve “Niye varız?” sorusu renklerin içinde kaybolmamı sağlar.. Hayaller kurmak, kaosun içinde bir güzellik arayışı bazı resimlerimin konularıdır... Doğanın dinamizmi beni çok heyecanlandırıyor. Basit diye görmediğimiz ama hayret edilecek kadar basit ve güzel olan kavramlar.. Şu gibi, şeffaf ama içinde hayatı barındıran..
140 x 140cm,  2014
Hayat amacınızı kendinizi tanıma, oluşturma ve aşmak olarak tanımlıyorsunuz. Sanat çalışmalarınızın size kattıklarından bahseder misiniz?
Kendini tanımak herşeyin başı. Sahip olduğumuz bedenin ve ruhun farkına varmak, bize ait olan yaşama sebebimizi anlamaya çalışmak, geçmişimiz ile yüzleşmek.. ve sonunda kendimizi, hayatı kabul etmek.. Olduğu şekliyle..

Bunların herbiri bir sanatçının hayatında dönemlerdir, her dönemde farklı eserler çıkabilir. Benimki de aynen böyle oldu.. Resim kendimi tanımama yardım etmiştir. Yalnızlık duygumu tuval ile paylaşmaya çalışmışımdır. Aşamaların şahididir resim..

150 x 150 cm, 2014
Katmanlardan oluşan resimlerinizde kendi geliştirdiğiniz aletler var sanırım. Anlatmanızı rica etsem?
Çok uzun bir zamandır el aletleriyle ilgiliyim. Babam ve abim mimar. Tuval üzerinde kullanılmak üzere bazı şablonlar yarattım bunlar cetvellerden mimarların kullandığı çizim aletlerinden esinlenerek ortaya çıktı.

Çalışmalarınızın yıllar içindeki değişim ve gelişimini kendi gözünüzden aktarır mısınız?
Kendini tanıma ilk yıllar, Bu dönemde eskiz defterlerim vardı hep yanımda taşıdığım.. Defterlerde benimle birlikte büyüdüler...Bu esnada okulda idim. Okul eğitimi sizi hem geliştirir hemde kendi özünüzde olandan sizi uzaklaştırır. ben uzun bir zaman eğitimden sonra kendi özümü yeniden keşfetmek için uğraştım. 2009 yılında daha farklı resimler yapmaya başladım ve hala bu çizgide işler yapıyorum.

Sanat - mutluluk ilişkisi nedir size göre?
Sanat herşeyin içinde var. Bir bardakta, bir kıyafette, bir mobilyada.. Doğadaki gibi.. Ağaç yalnızca bizim ahşap masa yapmamız için var değil..  Ağaç aynı zamanda çok estetiktir. Fonksiyon ve estetiğin mükemmel bir birleşimidir. Doğaya bakıp sizi gülümseten neyse sanattakinde de aynı.. Sanat doğadaki mükemmelliği arar.
110 x 120 cm, 2014
"Ben sanattan anlamıyorum" lafı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Anlamaktan çok hissetmekten bahsedebiliriz. Çiçeğe bakarken de birşey anlamayız. Nedensiz bir şekilde hoşumuza gider. Anlamlandıramayız. Güzel bir koku gibi.. Hayat anlayamadığımız ama sevdiğimiz bir çok şeyi barındırıyor. Akıl ve Duygular hep birbiriyle çatışır hayatımızda.. İkisinin yerini iyi konumlandırmak gerek. ilk defa bir kişi ile tanışırken hissettiğiniz gibi,  önce bir his vardır ve zamanla o kişiyi anlayınca akıl ve  düşünce işin içine girer. Resim hislere hitap eder, sonra sizin kendi içinizde düşünmenize sebeb olur..

Sanat - toplum arasındaki mesafeyi daraltmak adına neler önerebilirsiniz?
Sanatın yaygın olması için yapılabilecek çok şey var. Bu bir devlet politikası olmalı. Sanat düşünen insan yaratır. Düşünen insan bilimde ileri gidebilmiştir. “Uzayda bir hayat var mı?” diye sorabilmiştir. Sanat düşünen insanların artmasında birincil etkendir. Müzeler, belediyeler, okullar… Yapılabilecek çok şey var. Ben konuşmaya çalışırım insanlarla… anlatmaya üşenmem..
130 x 160 cm, 2014
İstanbul'unuzu beş duyunuzla tarif edin desem..
İstanbul… Boğaz’ın kokusu,  balığın en lezzetli olduğu yer, vapurların sirenleri, simite dokunmak, güneşin Sultanahmet’ten batışı.. Bir de Galata’dan eski İstanbul’a bakış..

İstanbul için bir hayal projeniz var mı?
Birçok sanatçının, bir arada çalışıp birlikte üretebileceği bir alan yaratmak,  izleyicinin gelebileceği bir ortak yaşam alanı yaratmak istiyorum İstanbul’da.. Bunun için büyük bir alana ihtiyaç var. İstanbul insanının sanatçısının buna ihtiyacı var..

27 Mart 2014 Perşembe

Mamut Art Project 2014 İstanbul Küçük Çiftlik Park'ta 3 Nisan'da Başlıyor: 55 Sanatçının Gözünden “Senin sanatın!”

Sanatı bir deneyim olarak görenlerin merakla beklediği Mamut Art Project, sınırları zorlayan eserlerle bu yıl,   3 - 6 Nisan tarihleri arasında Küçük Çiftlik Park’ta kapılarını açıyor. Mamut Art Project 2014’te,  700 başvuru arasından seçilen 55 sanatçı sanatseverlerle buluşacak. 

Erdal İnci, "Taksim Spiral" Video, 1080p, 0,8", 2013

55 genç sanatçı 1500m2’lik bir alanda özgür kalırsa ne olur? 


Bağımsız ve gelecek vaadeden sanatçıların erken keşfedilebilmesi amacıyla kurulan Mamut Art Project, sanatseverleri görsel ve besleyici bir sanat keşfine davet ediyor. Resim, Fotoğraf, Enstalasyon, Sokak Sanatları, Heykel, İllüstrasyon, Video Art, Land Art, Kinetic Art gibi farklı alanlardan 55 sanatçının her birinin yaklaşık 10’ar metrekare sunum alanında 4 gün boyunca eserlerini sergileyeceği Mamut Art Project, sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. 
Ali Kazma, Emre Baykal, Emre Zeytinoğlu, Oya Delahaye ve Saruhan Doğan’dan oluşan jüri tarafından değerlendirilerek belirlenen sanatçıların eserleri, sanatı ve sanatçıyı destekleyen proje, mekân sponsoru Küçük Çiftlik Park’ta kurulan 1.500 m2’lik dev çadırda sergilenecek.
Bu yıl ikincisi düzenlenen Mamut Art Project kapsamında, galeri sahipleri, koleksiyonerler ve küratörlerin katılacağı özel gösterim gecesinde genç sanatçılar yine sanat dünyasının önde gelen isimleriyle tanışma fırsatı bulacak. Sanatseverler ise, bu özgün eserlere “ulaşılabilir” meblağlarla sahip olabilecekler.

Güneş Bulut Yılmaz, “Vesikalık Portre Serisi”Kağıt Üzerine Çizim, 29.7x21cm, 2014
Farklı disiplinler, farklı alanlardan 55 sanatçıdan bambaşka deneyimler kazanmaya hazırlanın!
Kariyerlerinin başında olan genç sanatçıların üretimlerini desteklemek, kendilerine ait bir alanı kullanacakları sergileme deneyimini yaşatmak ve görünürlük sağlamak hedefiyle yola çıktıklarını ifade eden Mamut Art Project Kurucu Ortağı Seren Kohen şunları söyledi: Geçtiğimiz yıl 530 başvuru ile beklentilerimizin oldukça üzerinde ilgi gören Proje sayesinde Resim, Fotoğraf, Enstalasyon, Grafiti Sokak Sanatları, Heykel, İllüstrasyon, Video Art alanlarında 47 yetenekli sanatçıyı sanat dünyasına tanıttık. 3.000 kişinin ziyaret ettiği sergide, eserlerin %60’ı satın alınarak önemli koleksiyonlarda yerini aldı. Sanatçılarımızın birçoğu galeriler tarafından görüşmeye çağrılırken; Didem Erk, geçtiğimiz Eylül ayında sergilenen İstanbul Bienal’ine Türkiye’den seçilen 13 katılımcıdan biri oldu. Galeriler tarafından temsil edilen 6 sanatçımızın eserleri, 2013 Contemporary Sanat Fuarı’nda sergilendi. 10 sanatçımız, Ankara CerModern gibi önemli kurumlar dâhil olmak üzere karma ve solo sergilere davet edildi ve yeni projelerini sergiledi.

"Hedef", Kerem Ağralı, 100x100, TÜA karışık, 2013
Biz, her kişinin beğeneceği ve kendinde bir his uyandıracak en azından bir sanatçı / sanat eseri bulabileceğine inanıyoruz. Şehirdeki sanat ortamına böyle doğru, kapsamlı ve sürdürülebilir bir sanat alternatifi kazandırmış olmanın heyecanını yaşarken; Mamut Art Project’i sanatçılar için güvenebilecekleri bir kurum haline getirmek hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 2.senemizde de keşfedilecek yeni yetenekleri ve sanatseverleri ağırlamak için sabırsızlanıyoruz. Gelecek için en büyük hedeflerimizden biri ise önce Türkiye içinde ve daha sonra yurt dışında Mamut Art Project edisyonları yapmak.”

Mamut Art Project, farklı ülkelerde düzenlenen etkinliklerin ülkemiz sanat camiasına bir uyarlaması.. Türkiye’de bu alanda düzenlenen ilk sergi olma özelliği taşıyor. Türkiye’nin en kapsamlı ulaşılabilir sanat etkinliği olan Mamut Art Project, her yıl tekrarlanmak üzere, yeni sanatçıların ve üretimlerinin sunumlarıyla gelişen, ulaşılabilir sanat yapısını destekleyen alternatif bir proje olma hedefi ile yola çıkmış.

İlk proje, genç sanatçılara alan ve görünürlük sağlamak amacıyla 15-19 Mayıs 2013 tarihlerinde Antrepo No:3’te gerçekleştirildi. Farklı alanlarda uzman isimlerden oluşan jüri tarafından, 530 başvuru arasından seçilen 47 sanatçıya, kendi idareleri ile yürütebilecekleri disiplinler arası bir paylaşım ve sergileme imkânı sağlandı. 


Mustafa Murat Kahya, ”White Tension III”, C-Print Baskı, 100*150, 2012

17 Mart 2014 Pazartesi

Seçil Erel: "Mahalleli kafasına sahip olmasam da mahalleli olma durumunu fazlasıyla sahiplenmiş durumdayım. Çünkü insan en nihayetinde bir "alan" yaratmaya çalışıyor. Aynı kedilerin alanlarını belirleme hallerindeki gibi..."


Geçtiğimiz ay, Galeri Zilberman sergisindeki altı metrelik eseriyle çok konuşuldu Seçil Erel... Sanatçıyı uzun süredir takip ediyorum. Üretken, çalışkan, vizyon sahibi sanatçı kişiliğiyle etkilemiştir beni..

Yaşamınızı geçirdiğiniz  evlerin mimari çizimleri resimlerinizin iskeletini oluştururken , doku ve renklerle de duygularınızı yansıtmaya mı çalıştınız? “Alan” eserlerinin üretim sürecini anlatabilir misiniz?
“Alan”ı kedilerin alanlarını belirleme alışkanlıklarından yola çıkarak, "territory" kelimesinin en uygun Türkçe karşılığı olarak kullandım. "Alan"da kendi yaşam alanlarım ve hikayem üzerine kurulmuş bir seriyi oluşturdum. Matematiksel (analitik) kurgu ve sezgisel yaklaşımla oluşan çalışmalarımın alt yapısında özellikle 2008 yılından bu yana konstrüksiyonlar görülür. Bu serinin oluşumunda konstrüksiyon olarak bugüne dek atölye ve ev olarak kullandığım mekanların planlarını kullandım. 

Bu planları kullanmak, mekanlar ve geçmiş arasında dolanmama, hatıralar ve şimdi arasında düşünmeme ve süreci anlatırken günümüz koşullarını irdelememe yardımcı oldu. Kendime ait alanları, mekan ve aidiyet, mekanın zamandaki geçiciliği, "ev"in parça parça oluşması, hayatlarımızla olan ilişkisi, taşınabilirliği (nakledilebilirliği), yaşanmışlığı ile ilişkilendirdim. Bunları yurgulayabilmek için bir takım kurgu metodları oluşturdum ve  mekanları haritalar gibi birimlere parçaladım. Birbirleriyle oranlayarak elde ettiğim ölçeklerle  hareket ettiğim serideki çalışmaları sokak ya da bina adlarıyla tanımladım. Latif Palas Apt, Safa Sokak, Dere Apt, Rıfat Bey Sokak gibi.. Bunlardan bir tanesi ki o da şu an oturduğum evin planı üzerine oluşan Kurgu Ev: Arsan Apt. birbirinden farklı boyutlu ama oranlanmış 55 adet tuvalden oluştu. Bütünün parçalardan oluştuğunu gösteren ama bir yandan da dağılmak üzere kurulmuş bir sistemin temsili resmi oldu.
"Arsan Apt.", 299x600cm., tuval üzeri yağlıboya, 55 parça yerleştirme, 2013
Sergiye hazırlanırken araştırma ve anılarınızda günümüzden geçmişe doğru giderken neler hissettiniz? Yeni anılar eklendi mi bu süreçte?
Süreç ve anı her zaman etkin olmuştur, bu serinin hazırlık sürecinde de olduğu gibi.. Moda Latif Palas Apartmanı’ndaki atölyemden taşınmamla başladı her şey.  Taşındım ama çok uzun süre kopamadım ve bir tür travmaya dönüştü. O dönemde ayrıca evimi de taşıdım. 

Serginin oluşumu doğduğum ve büyüdüğüm mahalleye yaklaşık 10 yıl aradan sonra dönmemle başladı.
Çok dinamik geçen bu süredeki yaşanmışlıklar, bugünün gözüyle geçmişe dönüp, kendi üzerimden ve her zaman ilgimi çekmiş kavramlarla “ev, aile, memleket, dünya” üzerine düşündüm. Bir de tabi bilemiyorum herkesin yaşadığı bir durum değil pek artık ama doğduğum, büyüdüğüm mahallede hayatıma devam ediyorum. Eşim zaten çocukluk arkadaşım ve onunla, ailelerimizin de gittiği ilkokuldan arkadaşız. Kızım, bizim çocukluğumuzun geçtiği Kalamış Park’ında, aynı ağaçların altında büyüyor.

"Geri Dönüşüm", 50x50cm, 12 adet yerleştirme, 2011
Yaşadığım mekanlar İstanbul’un en eski mahallelerinden oldular. Şimdi kentin değişimi, dönüşümü ile başkalaşıyorlar. Bu yaşam tarzı insanı kendine yabancılaştırıyor. Hırsların, rantın ve iktidarın gücü altında kalıyor. İnsan kendi doğasına aykırı olan yapının içinde kendi kölesi oluyor. Bu nedenle asla mahalleli kafasına sahip olmasam da mahalleli olma durumunu fazlasıyla sahiplenmiş durumdayım. Çünkü insan en nihayetinde bir alan yaratmaya çalışıyor aynı kedilerin alanlarını belirleme hallerinde olduğu gibi.. 

Çalışmalarınız size başka projeler çağrıştırdı mı? Hedefte neler var?
Bir süredir, mekanlarımdan yola çıkarak aidiyet kavramıyla ve mimariyle ilgilendim. Şimdi mimari ile olan ilişkimi daha da derinleştiriyorum. Bu günlerde değişimimizi yine kendimden yola çıkarak, bütünden görerek anlatmak istiyorum. Aslı ve sureti, görünen ve ardında olanlar, yıkılanlar ve ardında kalanlar üzerine, doğa ve ikinci doğa gelecek.

Dört yıldır Galeri Zilberman tarafından temsil ediliyordum. Galerim ile çok başarılı çalışmalar yaptık. Ancak bir süre bağımsız kalmak  istedim. Buradaki projelerin yanı sıra, yurtdışında  da bazı projeler var (hem sergi hem de sanatçı programları). Bunlarla daha fazla ilgilenebilmeyi ve araştırmalar yapmayı istiyorum.

Sanatta üretim, çalışkanlıkla ne kadar ilintili sizce?
Kesinlikle. Sanat üretimi çok basamaklı bir yapı bence. Düşünme, hayal etme, deneme, karar verme, teknik gibi bir çok elemanın en doğru şekilde bir araya gelmesi sonuca götürüyor. Bunun için de çalışkanlık ve disiplin şart. Tekniğim gereği çok uzun mesaili resimler yapıyorum, ortalama boyutta bir resim yaklaşık iki ayda çıkıyor. Palette renk çalışmaları ve yüzeyleri  maskeleme işi çok fazla zaman alıyor. Bir de tuvallere başlamadan evvel yaptığım ön çalışmalar, hesap kitap işleri var. Elbette birkaç resmi birarada yapıyorum ve çok uzun saatler çalışıyorum.
"Değişik Bir Şey İstiyorum" 154x237cm, tuval üzeri yağlıboya, 2012
Sanat ve sanatçı tanımınızı öğrenebilir miyim?
Sanat, düşünme biçimidir. Sanatçı da bu kimliği başka hiçbir kimliğinin ardında tutamayandır. Açık fikirli, gözlem gücü ve öngörüsü olan, bakış açısını çoğaltabilen, değişime açık, dirençli, sabırlı…

Sanat ve toplumumuz arasındaki mesafeyi sizce nasıl kapatabiliriz?
Sanat kurumlarının yok edildiği bir dönemde çok şeye ihtiyacımız var. Dar çerçeveleri bir kenara bırakıp, aklımızı sağlam tutup, doğru kaynaklar bulup seçeneklerimizi çoğaltmalıyız. Sanata destek bulmak neredeyse mümkün değilken bir de niteliksiz işlerle öne çıkan projeler görmek izleyici için büyük bir kalite sorunu. Kültür oluşumunda, eğitim ve finans çok önemli diye düşünüyorum. Bu noktada, politikacılara, iş adamlarına, eğitmenlere, eğitim ve kamu kurumlarına çok ciddi iş düşüyor. Sanatçılar ve sanat emekçileriyle birlikte yapabilecekleri daha çok projeye ihtiyacımız var.

İstanbul sizin için ne ifade ediyor, beş duyunuzla aktarabilir misiniz? 
Sorunuzun tam cevabı olmasa da.. İstanbul dinamizm’in şehri. 
Edmondo De Amicis, 1870’lerde İstanbul’a gelmiş ve İstanbul hakkında bir kitap yazmış. Çok şaşırmıştım kitabı okurken. Betimlemeler neredeyse bugünle aynıydı. Tarihin İstanbul’a etkisini gözlemlemek şehrin kaosunda dinamizmini algılamak açısından çok hoş.

İstanbul için bir hayal projeniz var mı?
Dinamizmi ve kaosuyla ilgimi çeken İstanbul’un yeni işlerimde içerik olarak kendini göstereceğini ön görüyorum. İstanbul için hayalim ve hatta ülkemiz için.. yaşam kalitesinin yükselmesi, eğitimli, ahlaklı ve biraz olsun estetik kaygıları olanlar tarafından yönetilmesi ve bunların yanı sıra şehirciliğin gerektirdiği bilgilerle yapılmasını umuyorum.

12 Mart 2014 Çarşamba

Ben de "Yanındaydım"..

8 Mart Kadınlar Günü'nde açılan "Yanındayım" Sergisi'ndeydim. Kızıltoprak'ta kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılmak üzere boşaltılmış Varol Apartmanı'nın iki katı ve odaları 20 sanatçının çalışmalarına ayrılmıştı. Çok başarılı bir yerleştirme ile izleyenlerin tüylerini diken diken eden sergi amacına ulaşmış. Kadınlar Günü vesile edilerek izleyenlerin dikkati kadına yönelik şiddete çekilmiş.



Duvarlardaki kırmızı boyalar, merdiven basamaklarına tek tek dizilmiş kadın ayakkabıları, morga kaldırılmış kadın cesedinin beyaz tebeşirle işaretlenmiş yerdeki silueti, salon kapısına ağını örmüş örümcek, cinnet geçirmiş bir kadının terk ettiği evden geriye kalan tozlanmış kırık eşyalar, ölümü esarete tercih ettiğinin delilleri... Hepsinin birkaç hafta sonra yıkılacak binanın altına kalmasını diliyor; sevgisizliğin, nefretin, cehaletin, yok edilen kadın yaşamlarının, kaybedilmiş ümitlerin, hiçe sayılan insan haklarının yerini mutluluk ve huzurla parlayan gözlerin almasını diliyoruz...

Sergiye katılan sanatçılar: Alev Oksay, Berna Erkun, Deniz Derbent, Erhan Cihangiroğlu, Fahir Kuzu, Fatoş Karadağ, Gül Bolulu, Gülhan, Günsel Demirci, Güneş Hüseyinkulu, Handan Kaynakgöz,Hayati Çitaklar, İpek Mursaloğlu, Merve Turan, Suat Yılmaz, Seçil Erel, Süreyya Oskay, Ufuk Barış Mutlu, Uğur Cinel, Zeycan Alkış.



Binanın banyosunda izleyenlerin tek tek içeri alındığı başarılı bir de performans gerçekleştiriliyor. Bana sıra gelip içeri girdiğimde  Hayati Çitaklar'ın boş bakan gözleriyle karşılaştım. Üzerinde kanlı bir gelinlik vardı. Elindeki kağıtlardan kadın isimleri okuyordu. Tek tek.. Yaşlarını ve öldürülüş nedenlerini belirterek. İliklerime kadar hissettim acılarını, çaresizliklerini.. Bazısı polisten korunma istemişti, bazısının buna fırsatı olamamıştı.. Hoş... Polisin onları korumaktan çok daha önemli işleri yok muydu zaten! Hayati Çitaklar'ın performansını izleyenler banyodaki çamaşır iplerine duygularını mandallayıp çıkıyorlardı dışarı. Ben de yazdım bir iki satır: "Çok sevildikleri için, kocalarına itaat etmedikleri için, terk ettikleri için öldürülmüşlerdi. Mağdur kimdi?" Bizim ülkemizde mağduriyet anlayışı değişik. Reddedilen, terk edilen, sevilmeyen, itaat edilmeyen erkek mağdur bizde; öldürülen kadın değil!

Küratörlüğünü İpek Mursaloğlu ve Gül Bolulu'nun yaptığı sergi 15 Mart'a kadar açık...

Handan Kaynakgöz