31 Ekim 2012 Çarşamba

Monet’nin Bahçesinde Gezerken...

İzlenimciliğin babası Claude Monet'nin eserlerinden bir kısmı şehrimize gelir de biz "Hoşgeldin"e gitmez miyiz? Pek tabii koşarak gittik Sakıp Sabancı Müzesi'ne: Monet’nin Bahçesi'nde  nilüferlere, zambaklara, salkım söğütlere, Japon bahçesine ve ışığın raksına daldık.

Sergi kartonetindeki Monet'in paletinde bir güzel!

(Sergi genelinde fotoğraf çekmek malum yasak, bunun dışındaki fotoğraflar Marmottan Monet Museum'dan alınmıştır.) 
Blogumda yapmayı uygun bulmadığım bir yerlerden copy paste Monet hakkında bilgiler tabii ki okutmayacağım size. Ben öyle yazılar görünce imtinayla kaçıyorum, konu hakkında web üzerinde bilumum didaktik site varken alın teri olmayan blog yazılarını tasvip etmediğimi de bu vesileyle söylemiş oldum ve  rahatladım sanki :)

Sergi hakkında baştan şunu söylemekte yarar var. Monet'in tüm eserlerini görmeyi ummayın. Bu sergi Monet'in geç dönemi eserlerini özellikle de Giverny Bahçesi adıyla anılan Marmottan Monet Müzesi'ndeki eserlerinden oluşuyor.

Monet'in ressamlığı kadar bahçıvanlık konusunda da uzman olduğunu biliyor muydunuz? Ben, kesinlikle bu kadarını bilmiyordum. Önce bahçesini tasarlıyor, ekiyor, biçiyor ve son resmediyor. "Ne hayat ama" dediğinizi duyar gibiyim...

Nilüferler
Bahçe dediysem, salt toprağa ekilen çiçek bahçesini düşünmeyin. Önce çiçek bahçesiyle uğraşıyor ardından da su bahçesiyle. Hani o naif nilüfer resimlerinin esin kaynağı...

Monet'in bir zamanlar  boyalarını karıştırdığı resim paleti (üzerinde boya kalıntılarıyla), kendine has gözlüğü ve piposu da serginin girişinde bizlere "Ben buradayım" diyor adeta.

Beni sergide en etkileyen bölüm salkımsöğütleri resmettiği yaşlılık dönemi eserleriydi. En yakın dostlarını  üst üste kaybetmiş, biricik eşinin ölümüyle iyice yasa boğulmuş, bunlar da yetmezmiş gibi 1. Dünya Savaşı ve ardından oğlunun kaybı derken iyice yalnızlaşmış. Katarakt vb. hastalıklarla kötüye giden Monet'in sağlığı yaşının da ilerlemesiyle resimlere daha da hüzün yerleştirmiş. Renklerdeki kontrastlar, sarı - kahverengi tonları  ve salkım söğütlerin boyunlarının bükmüşlüğü yaşamın acılı tarafını hissettiriyordu.

Salkım söğüt

Güllü Yol
Sergi için söylemeden edemeyeceğim bir şey de, serginin yeri. Sabancı Müzesi'nin bahçesinin güzelliği dillere destanken, muhtemelen sergi için daha da özen gösterilmişken (bahçe havuzlarındaki nilüferlere dikkat) İstanbul'da bu sergi bence başka bir yerde bu kadar güzel sergilenemezdi diye düşünüyorum. Emeği geçen herkesin (özellikle de bahçıvanların) eline sağlık! Sergiye girmeden o bahçeden geçerek başlayan Monet esintisi, sergiden sonra bahçe çıkışına kadar sizin ruhunuzu yeşillendiriyor.

Argenteuil Yakınlarında Yürüyüş
Bu yazıyla sergiyi ne kadar imrendirebildim bilemiyorum ama bahçenin büyüsüne dalmak için 6 Ocak 2013'e kadar zamanınız olduğunu ve zamanın hızla aktığını ben yine de hatırlatayım :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder