Bu sabah bilgisayar başına oturdum, burada iki üç kelam edeyim dedim. Önce yazacağım bir filmdi, sonra oldu sergiler. Yazıyı yazarken, son çektiğim fotoğrafların klasörüne daldım, en sevdiklerime bakarken; düşünce balonlarımda fotoğraf altı yazıları oluştu, sonra o düşünce balonlarından müzikler fırladı, kitap yaprakları açıldı, sinema perdesi aralandı, arkeoloji müzesi salonlarının kapıları açıldı. Böyle bir yolculuğa çıkmışken buraya kaydetmeden olmaz dedim, umarım az önce yaşadıklarımı ve düşünce balonlarımı bir nebze de olsa burada sizlerle paylaşabilirim.
Başladığım, sergi ve film yazısına mı ne oldu? Onlar taslak olarak kenarda duruyor, yarım kalmış bir çokları gibi...
Bu fotoğrafı sabah görünce, "The Blues ain't nothing but a good man feeling bad..." cümlesini hemen aklıma getirdi. Yer: İstiklal Caddesi, bir öğlen molası. Ustalar yerlerinde, bir müzik tutturmuş gidiyor. O an ne çaldıklarını anımsamıyorum ama üstad Muddy Waters'a daldım ben, buyrun aşağıda siz de dalın. Waters'ın şu cümlesini de yazmazsam olmaz: "İnsanı iki şey Blues'a iter: ya açsındır ya aşıksındır."
Bu alttaki ise geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi'nden çekildi, bu fotoğrafı çekerken yıllar yıllar önce Boğaziçi'ne sık geldiğim dönemlerde Mithat Alam Film Merkezi'nde izlediğim Michelangelo Antonioni'nin Wim Wenders ile ortaklaşa çektikleri Beyond the Clouds filmini anımsattı. Film bir başyapıt değildir ama özellikle aşağıdaki paylaştığım görüntüler zihnimden silinmiyor. O güzel günlerime hasretle...
Sıra geldi Burgazada'ya. Gezinti Caddesi'nden doğru gittikten sonra bir evin duvarında (yeni bir ev) bu kabartmayı görüp epey şaşırdım. Bu kabartma Hitit Dönemi'nde özellikle kullanılan bir savaş arabası betimidir. Özellikle Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde Kargamış dolaylarından getirilen Geç Hitit Dönemi'ne ait stellerde aynı sahneye ratlanır. İlginç olan bunun o betona neden yapıldığıydı, bir sonraki gidişimde evin dolaylarında birini görürsem kesin soracağım. Belki de bir arkeoloğun evi çıkabilir ;)
Geçen haftalarda bir yerden bir yere koştururken Beyoğlu'nun arka sokaklarında rasladım bu görüntüye. İçim ezildi yine, geçmişi hayal ettim, 6-7 Eylül Olayları'nda (1955) yaşanılanları okuduğum kitaplara döndüm. Bu evlerdeki hayatlara girmeye çalıştım. Onlar gittikten sonra, göçlerle gelenlerin bu evde yaşadıklarını düşündüm, düşündüm. Sonra bu mandallar gözüme çarptı, geniş açım yoktu yanımda biraz dikkat ederseniz siz de göreceksiniz. Hatta yeni asılmış çamaşırların kokusu bile gelebilir burnunuza...
Kafamı evin içerisine daldırdığımda bir kedi vardı, yüklü bir kedi. Öyle eski günlere özlemle bakar gibi, dalmıştı. Seslendim, kalıntılar arasından böyle döndü baktı bana.
Bugünün son fotoğrafı da ofisten, yandaki St. Antuan kilisesi. Geçen günlerde yağmurun bastırdığı ebemkuşağının bir an göründüğü bir öğle sonrasından...
...bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
kuyruğu ebemkuşağı renginde;
bir salıverdim gökyüzüne;
gökyüzünü gördüm. (O.Veli)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder