16 Şubat 2012 Perşembe

Kids Stories

Bugün !f Film Festivali'nin ilk gününde ve 12:00 olan ilk seansında açılışı yaptık efendim. Filmimiz Kids Stories, isminden anlaşılacağı gibi hikayemizin kahramanları da çocuklardı. Ama ne çocuklar: Kabir, Arujan, Altimbek, Dosunjan ve diğerleri...


Film, Hindistan ve Kazakistan olmak üzere iki coğrafyada çekilmiş. Coğrafyaların kattığı özellikler iki bölümde de  farklılık gösterse de, çocuklar söz konusu olunca dünya harika bir muhteşem bir yer! Filmde öyle kareler var ki anlatmak istediğim, hangisinden başlayayım bilmiyorum. Aslında hep dediğim gibi izlemeyenlere spoil etmek istemediğimden başlamadan bitireyim en iyisi. Sinema mevzu bahis olunca bilirsiniz bu klavye fena depar atar. :)

Coğrafyalar, çocuklar, Asya, hayaller, aşklar, umutlar, yalnızlıklar, nineler, kayboluşlar, hınzırlıklar, atlıkarınca, korku tüneli, uçurtma, 9-10 yaşında bir çocuğun büyük binaya -Eyfel- aşkla görme isteği üzerine uçak bileti alma girişimleri, diyaloglar, anneler, gökyüzü, iştahla yenen domates, sütlü çay -Hindistan'da  İngiliz sömürge hareketinden yüklüce nasibini aldığından sütlü içiyorlar çayı.- ve niceleri...

Filmin yönetmeni Siegfried, Fransız bir arkadaş. Serde hippilik var bu belli, çokça gezenti de kendisi.Kasım ayı sonunda Roma Film Festivali'nde ilk kez görücüye çıkan bu filmini izlemekten keyif aldım. İzlediğim ilk filmiydi. Film sonrası sohbeti de pek bir keyifli geçti. Pek tabii "gösteriş meraklısı" ablaların soruları da epey güldürdü beni: "Orjini neresi acaba, İngilizcesi biraz Hindistanlılar 'a benziyor da. Yani ben Kalküta'dayken böyle de öyle..." (Kadın, anladık Hindistan'ı tavaf ettin! Ama bundan bizea ne? Tavaf ettin de karşımdaki adamın İngilizcesinin Frankofon olduğunu ben bile anlarım; o tonlamalar, o yazıldığı gibi okunuşlar, o nidalar kimde olur?)

Sorulardan devam edecek olursak, filmin çekim hikayelerinden gidildi. Zor olmadı mı, bunca kalabalık yerlerde çekimler vs. En güzel sorular da tiyatroda pek sevdiğim oyunculardan Yıldıray Şahinler'den geldi, bunu da buradan söylemeyi önemli görüyorum. :)

Siegfried, içtenlikle soruları yanıtlarken şunlar kaldı onun anlattıklarımdan aklımda: "Bir ya da birkaç hikaye vardır, bir coğrafyada çekilecektir. Her şey kafada biter, iyi bir gözlemci olman ve her şeyi görebilmen, ayrıntıları tutabilmen önemli. Ben öyle bir yıl senaryo yazayım, oyuncuların saçları şu renk olsun tadında "büyük bir yönetmen" değilim. Bu yıl şu filmi çekeceğim, şu zaman X senaryomu yazayım diye bir öngörüm yok, düşünceler gelir ve hızlıca çekilir. Yumuşak bir çizgi olması lazım böyle kalabalık coğrafyalarda film çekiminin. Zorlu yanları çok, oyuncuların neredeyse hepsi halktan. Bir çekime başlarken çevrenizde 10 kişi varken bir anda 500 kişiye çıkabiliyor bu, süreçi ayarlamalı ve dikkatlice - yumuşak bir şekilde yolu çizmeniz lazım. Yoksa filmi çekemezsiniz. Bu filmde daha çocuk oynayacağını anlamamışken, senaryo gereği okulda müdürün odasına gönderdik, burada annesi aranacaktı, çocuk gerçekten de annesini arıyoruz zannetti...."


İşte böyle "gerçek dünya"dan 90 dakika izletti bana Siegfried... Dünyanın çocuk gözünden çıplaklığıyla anlatıldığı film, yer yer yetişkin olarak utandığınız, yer yer o yaşlardaki coşkunuza özlem duyduğunuz, coğrafya, kültür, dil, sosyal psikoloji, antropoloji, mimari ne isterseniz bol bol mahsül alabileceğiniz  belgesel bir film olmuş diyebilirim. Saf, çarpıcı ve net!

Herkes yapar mı bilmem ama; Filmleri izledikten sonra, kendime de çeviririm kamerayı. Hani herkes filmden kendi nasibini alır ya, o hesap...  Kendi adıma "Hala bende de iş var be!" dedirtti film. ;) "Çocukça" coşkum, merakım, muzipliğim, danslarım ve tüm abukluklarımla çocukların dünyasında bana da yerim bakiymiş. Siegfried'i de fena takibe aldığımı bildirmekten gurur duyarım bu bapta efenim.

Filminiz bol olsun, yoksa da ısrarla isteyiniz.;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder