4 Eylül 2012 Salı

Üzüm, incir, zeytine yolculuk

Geçtiğimiz hafta, 30 Ağustos'u fırsat bilip, 4 günlüğüne de olsa firar ettim. Yol arkadaşım ise, uzun süredir o ve bu sebeplerden yol yapmamış annemdi. Bir anda çıktı eylem fikri, dedim ona: "Şurası, burası, nereye gitmek istersin?" Dedi ki: "Ege'ye götür beni, okuduğum okulları, çocukluğumu yaşadığım yerleri görmek istiyorum." Ve böylece 4 günlük bir planla küçük bir Ege yolculuğuna çıktık, işte bu yolculuktan buraya düşenleri fazlaca vakit kaybetmeden dilim döndüğünce yazıyorum. Malum vakit geçti mi, yazamıyor insan, zaman ayıramıyor, son zamanlardaki yazamamazlığım biraz da bundan...

Annemler, tahsil için 60'lı yıllarda İstanbul'a gelmiş. Dedemin öğretmenliğinden mütevellit kah Alaşehir, kah Salihli'de yaşamışlar. Bundan dolayı da yolculuğumuzun yani ilk günümüzün durağı Alaşehir'di, antikitedeki adıyla Philadelphia! Nine, anneanne, anneyle büyüdüğümden, eski hikayeler, savaş anıları masal oldu çocukluğumda. İşte bu masalların geçtiği topraklara ilk kez gitmek beni de -annemin heyecanıyla kıyas kabul etmez ama- heyecanlandırdı. Yolculuk boyunca, iki yanda üzüm bağlarını, bağ evlerini -orada bağ evlerine kule deniliyormuş- görmek, toplanan üzümlerin sergi yerlerinde kurumaları için güneşe teslim edilmesine şahit olmak harikaydı. Yol bitti, vardık Alaşehir'e.

Ayakta kalan son evlerden, Alaşehir
Annemin 35 yıl önce buraya en son geldiğini düşünürseniz, yaşadığı caddeyi bulmak çok kolay olmadı. Yaşadığı ev koca bir apartman olsa da, onun anlattıklarıyla hayal etmeye çalıştım. Eskiden İstasyon Caddesi olan bu mevkii, Sevgi Yolu olmuş! Yol boyu eski Anadolu sivil mimari örneklerini tek tük görmek mümkün. Gördükçe annemi dürtüp, "Bunu anımsıyor musun?"u kaç kez dedim anımsamıyorum. Şirin bir kasaba, huzurlu, temiz... Ege bölgesi antik dünyasından bildiğimiz -misal Bergama- ızgara plan kasabada hakim. Bir gün dahi olsa, sokaklarda dolaşmak, evleri incelemek ve akabinde annemlerin yaşadığı yıllardaki halini gözümde canlandırmak keyif vericiydi.

Taneli güzellik
Alaşehir'de hala anneannemin küçük bir üzüm bağı var, bağa bir dostları bakıyor yıllardır. Anneannem de, tüm yıl oradan gelecek kuru üzümü, pekmezi bekliyor, toprak böyle bir şey sanırım. İşte o bağa gittik, annemlerin tüm yaz mevsimini geçirdiği, türlü hikayelerini dinlediğim, üzümü ondan ötürü sevdiğim bağa... Tam bağ bozumu zamanıydı, üzümler toplanıyor, seriliyor, kurutuluyordu. Bir salkım da olsa bağdan üzüm koparmak, asma yapraklarına dokunmak, çocukluk masallarımın gerçek olması gibi bir şeydi...

Philadelphia antik kentinin muhtemelen akropolü konumunda olan şimdiki Toptepe, pek "ala" şehri tepeden görmenizi sağlayacak yükseklikte çamlar içinde bir yer, Bozdağlar'ı seyreylemek mümkün. İşte ninemin anlattığı Kurtuluş Savaşı hikayelerinde burası hep geçerdi, Toptepe'den çıkıp günlerce Uşak'a yürümeleri...

Toptepe'den...
Ertesi gün istikamet Salihli'ydi, orayı çok sevmedim. Bu canım Gediz Ovası, adeta küçük bir şehir, her yanda yeni lüks olma çabalı beton yığınları... Sardes'e de zamansızlıktan gidememek koyunca, burada Salihli'den bahsetmenin çok anlamı yok diye düşünüyorum. Salihli'den çıktık yola, 3. durak Ayvalık.
Kanadı kırık kapılar, Cunda
Ruhların evi, Ayvalık
Havasıyla, suyuyla, denizi rüzgarıyla Kuzey Ege ne güzel bir muhitimizdir hep derim. Son iki gün Cunda ve Ayvalık semalarında geçen bu firar eylemimizde sokaklarda düşme tehlikesi pahasına da olsa evlere bakmak, Ege'nin serin hatta üşümüş sularında kulaç atmak, incire ve üzüme doymak pek iyi geldi bana ve hatta benden çok anneme. İyi ikili olduk, zaten kafalar aynı olunca beraber çıkacağımız çok yolumuz var diye düşünüp, yeni eylem planlarına dahi daldık.

İğde ağaçları ne güzeldir, Cunda
Ne dinlendi? Astor Piazzolla ve Kings of Convenience ağır bastı. Ne okundu? İletişim Yayınları, Çağdaş Türk Edebiyatı serisinden bir ilk kitap: Mahir Ünsal ErişBangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde... Sıcacık öyküler, tam da bizim dönemin çocukluğuna dair. Emrah Serbes'in "Erken Kaybedenler"inde bozkırdaydık M.Ü.Eriş'in öykülerinde Marmara'dayız...

 Kıssadan hisse; zeytin, üzüm, incir diyarında gezdim de geldim. Eylül de geldi, ne de güzel geldi, diyorum şu ağaçların dökülen yapraklarını hiç temizlemeseler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder